18 Mayıs 2012 Cuma

Ya hepimiz farklı dünyalarda yaşıyorsak?

Ne zaman düştü bu fikir aklıma tam hatırlamıyorum ama bir sorgulama süreci içerisinde olduğum bir zaman olduğu kesin.

Aklımda ilk uyanan soru; hepimizin DNA'ları, parmak izi, dil izi v.b. farklılıkları var iken beynimizin algılayış ve görme şekli'de farklı olabilir mi? oldu. Düşünsenize ben buraya şu anda kendimece metaforik ve felsefik bişey yazarken benden başka biri bunu okuduğunda belki bir maç haberi okuyor. Onun beynindeki dünya farklı. Aslında anlatmak istediğim şu; Şimdi ben sizi yeşil görüyorum belki, siz beni mavi görüyosunuz ya da. Belki de hiçbirimiz aynı dili konuşmuyoruz ama beynimiz o anda algılamamız gerekenleri algılatıp bize belli bir hayat yaşatıyor. Paralel evrene felan gerek yok bence, görme işlemi bile başlı başına gözde değil beynin karanlık bir kısmında ve ters olarak gerçekleşiyorken biz nasıl düz görebiliyoruz?

Tüm bunların dışında olaylara verdiğimiz tepkiler bile farklıyken aynı hayatları yaşıyor olmamızın imkanı yok diye düşünüyorum. Ben bu yazıyı yazıyorum ama siz bunu okurken (belki'de hiç okumuyorken) başka birşey görüyorsunuz. Daha da ileri gidersek farklı bir dilde anlıyor bile olabilirsiniz. Birileri bunu bir aşk mektubu gibi okurken kimileri için bir romanın tanıtım yazısı olarak okunuyordur beyninde. Dünyasında ırklar olmayan, devletler olmayan insanlar var olabilir.

Bu muammayı kimse kimsenin beynine girip bedeninde yaşamadan bilemeyecek. Bir diğer merakım bu konu ile alakalı bir çalşma olup olmadığı ama böyle bir çalışmayı yapan biriyle aynı görüye sahip olmalıyım ki onun yaptığı çalışmayı anlayabileyim.

İşte tam da bu yüzden bu dünya'da aslında tek ve herşeyin bize bağlı olma olasılığı ne kadar diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.

Ya hepimizin dünyaları farklıysa?

10 Mayıs 2012 Perşembe

Totem yaptım iş için!

Nerden başlasam bilemiyorum ama blog sayfamı uzun süredir takip edenler bilirler ki ben hala iş arıyorum. Bundan önce 41-29 ile başlayan bir heves listem olduysada tümü geçti gitti ve daha ayakları yere basan bir konuma geldim. Bundan önceki iş yeri isteklerim tamamen benim hayal ettiklerimden oluşmaktayken şu andaki istediğim iş yeri tümü ile bir realitenin üzerine kurulu.

Realite şu ki; Bu iş yeri ile gidip görüştüm pozisyonun içeriğini ve şirketin tüm faaliyet alanlarını öğrendim. Benden beklentilerini ve bana katacaklarını öğrendim. Bundan önceki iş yerlerim ise benim öyle olduğunu hayal ettiğim yerlerdi. Şimdiki durum ise çok umutlandığım ve kalbimden geçen iş. Eğer olmazsa bir iş olmadı diye ilk kez üzüleceğimi göreceksiniz sanırım.

Eğer bu şirkette çalışıp bu bolg sayfamı okuyan varsa burdan ona sesleniyorum; Valla çok çalışıcam. Bekletinizin üzerine çıkacağım.

Şirketin adını vermiyorum çünkü kendimce totem yaptım ama hangi şirket olduğu ile alakalı şunu söyleyebilirim, Beşiktaş'ta :)

Gönlümden geçen ve olmasının hayırlı olacağını düşündüğüm yer burası. o neden ile dua edin ve benim için hayırlısı olmasını dileyin. 1 haftayı geçirk ama ben hala umut besliyorum. İkinci görüşmeye çağırılmadım ama çağırılacağım umudunu hiç kaybetmedim. Büyük bir heves ve heycan ile aramalarını bekliyorum.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Neler olup bitiyor?

Bugün itibari ile yeni blog sayfam olacak olan muratbahadir.com adresini satın almış bulunuyorum. Bu adresten ise yine yazı yazmaya devam edeceğim. muratbahadir.com sadece dijital pazarlama ve sosyal medya ile alakalı yazılarımın olduğu etkinliklerimi duyurduğum bir site olarak hayatına devam edecek. Bu site'ye pyxis adını vermiş olmamın nedeni adının anlamından belli olduğu üzere bana bir klavuz ve pusula olması içindi.

Şimdi biraz daha profesyonel biraz daha içeriği belli bir blog tutmanın zamanı geldi. Diğer blog sayfam daha resmi daha iş ile alakalı ve burası daha içten daha sizli bizli olmaya devam edecek.

Bunun dışında ajanslarda çalışamayacağımı anlamam ile birlikte kurumsal başvurularıma hız kazandırdım. Tüm bu süreç boyunca sosyal medya kursum bitti ve bir iki iş görüşmesine katıldım. Çok istediğim Yandex olmamış olsada yine çok içime sinen bir şirket ile gidip görüştüm ama ikinci görüşme için henüz beklemedeyim. Umarım ikinci görüşmeye çağırılır ve istediğim işi kabul edilirim. Bir danışmanlık ve eğitim şirketi olan bu firmanın adını totem yapıp söylememyi tercih ediyorum. Yakın evremdeki bir çok insan bilse de ben totemimi yaptım. :)

Dua edin istediğim işe kabul edileyim.

Sevgiler...

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Salak Müşteri

Son zamanlarda çokça gözlemlediğim ve markaların pazarlama direktörleri ve çalışanlarının bu yanılgıya düştüğünü düşündüğüm bir konu bu müşterinin salak olduğunun düşünülmesi.

Reklamların içerik ve izleyiciye sesleniş tonlarında çok fazla kendisini hissettiren müşterinin salak yerine koyulma durumu markaların ya reklam ajanslarının fazla tanrı sendromunda olmalarından ya da firmaların müşteri dönüşümündeki hızı yakalayamamasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Ortalama zeka sahibi bir müşteri bile artık reklamlar ile ilgili bir algı geliştirirken sadece izlediği reklamdan değil o reklam ile ilgili diğer çevresininde yaptığı yorumlardan etkileniyor. Bu çevre sadece yakın çevresi değil aynı zamanda yakınlarının dışında olan internet mecrası ve tüm sosyal ağları kapsıyor. Bir reklam yayınlandıktan sonra hedef kitlenin aldığı duygu bombası belli bir süre sonra çevresel faktörler ile değişiyor. Değişime ve etkiye açık bir ortamda eski usul ajite ve insanların zayıf noktalarını vurmaya çalışan ama basitlik ve samimiyetten uzak reklamlar müşteriyi aptal yerine koymaya çalışmaktır.

Belli bir zümre yapılan ajitasyone istenilen tepkiyi sadece kısa bir süreliğine verecek ve daha sonra daha akil olan zümrenin görüşlerine yakınsama göstererek yapılan basitliğe tepki duymaya başlayacaktır. Kaldı ki en güzel reyting ölçme mecrası olduğunu düşündüğüm mecra olan internet mecrasında oluşan yorum ve trafiğe bakarak bu yorumlarımın desteklendiğini görebilirsiniz. İlk başta duygusal bir refleks ile kabul gören reklamların daha sonra akil bir şekilde değerlendirildiğinde tepki aldıklarına çokça şahit olduk.

Samimiyet ise tüm bu kötü örneklere karşın başarılı olmaya devam ediyor. En son örneği ise Elit çikolata firmasının "Elit Çikolata reklamının arkasındaki adam" videosu. İnsanlar ile bir bağ kuran onların akıllarında ve yüreklerinde aynı hissi yaratan her reklam başarılı olmaya devam ederken akıl ile kalp arasında uyuşmazlığa neden olan reklamlar yok olup gitmeye ve markalara zarar vermeye devam edecek.

Tüm bunları anlaması gerekenler ise markaların pazarlama direktörleri ve reklam ajansları diye düşünüyorum.

Sizlerinbu konudaki yorumlarınızıda öğrenmek istiyorum. Salak müşteri yerine koyulduğunuzu hissediyor musunuz?

Bu'da Elit Çikolatanın çok beğendiğim videosu

25 Nisan 2012 Çarşamba

NöroDigital Pazarlama



Dijital pazarlama yani diğer adı ile online pazarlamanın çokça konuşulduğu bu günlerde geleceğe bakan bir perspektif ile düşündüğüm bir konudur Nörodigital pazarlama. Hala insanların bilinçaltına bir şekilde etki ederek pazarlama yapmanın ve satın alma kararlarının etkilemenin etik olup olmadığı tartışılırken hipnotize etkisi kanıtlanmış bilgisayar ve internet üzerinden yapılan pazarlamanın da etkisi tartışılıyor. Benim burada daha da ileri giderek sizleri düşünmeye itmek istediğim konu gelecekte Matrix gibi ya da Black Mirror gibi film ve dizilerde gösterilen insanların vücuduna soketler ya da çipler yardımı iletilecek reklamlar ve pazarlama faaliyetleri.

Google’ın şimdilik prototip olarak duyurduğu akıllı gözlük bundan 10 yıl önce hayalken artık kimse böyle bir icat yapılmasına şaşırmıyor ve aksine daha iyi nasıl olabilirin hayallerini kuruyor.  Düşünün ki Google bu gözlüğü piyasaya sürdükten sonra gözlük ekranlarına Google adwords reklamları da alarak sizi baktığınız bir cisim ile ilgili reklama maruz tutsun. Aynı şeyi daha ileri seviyede düşünmek gerekirse insan vücuduna yerleştirilerek tüm ihtiyaçlarında yardımcı olacak bir akıllı mikro çip reklamların rüyalara kadar girmesine neden olabilir mi?

Şimdi bana” hadi canım!” diyen birçok kişi olduğunu duyar gibiyim. Ancak kim bundan 5 yıl önce “Facebook’ta size reklam gösterilecek ve sizlerde bu reklamlara istemeseniz bile maruz kalacaksınız” denilse Facebook hesabı açmayı kabul ederdi? Kim marka sayfalarını beğenerek markaların reklamlarını görmeyi, kampanyalarından haberdar olmayı isterdi? Yani bu bir alışkanlık ve kabullenme süreci olduğu için gelecekte yapılması oldukça muhtemel nörodigital reklamlar ve hatta nörodigital pazarlama, dijital pazarlamanın yerini alacaktır.



Bu da benim tarihe bir notum olsun!

9 Nisan 2012 Pazartesi

İnfografik CV

İnfografik şeklinde tasarlanmış yeni nesil CV'im karşınızda. Ta taaaaa!!!

3 Nisan 2012 Salı

Özgür değiliz, hiçbirimiz!

İçimden yükselen isyana ses verdim. Diyor ki bana; "İnsan olmak ne kadar zor?" Öyle hayatta kalmakta durarak yapabileceğin şey değil. Beklentileri var hayatın senden. Kendini kandırma hiç sırf başkaları istiyor diye neler yapmadın ki şu hayatta. Sırf başkaları öyle düşünüyor diye, sırf ona önem veriyor diye neleri almadın ki? Güzel bir araban olmasını sırf kendin için mi istedin her zaman? Kandırma kendini. Bir sen değilsin sürekli koşan, bir sen değilsin hayatın kovaladığı. Ne elde etmek istediklerimiz ne elde ettiklerimiz asla yetmeyecek. Hep birşeyleri kovalarken hayat akıp gidecek.

Yok artık öyle uzun uzun soluklanmalar, hasta oldun mu en fazla 2 gün, sevdiğin biri ölse en fazla 3 gün izinlisin. Yas tutman bile yasak. Evleneceğin zamanı, çocuklarının doğacağı tarihi bile paranı verenler belirliyor. Doğduktan sonra çocuğunun yanında kalabileceğin süreler yasalarce ve şirketlerce belirlenmiş ve o süreyi bile topluca kullanma hakkını şirketler cebren elinden alıyor. Stres ve sinir nedeni ile yaşadığın hastalıklar aldığın ücretin üstüne çıkıyor. Para öyle birşey ki kardeşim keyfince sevdiğinle harcayamıyorsan sevdiklerinden uzak kalıyorsan ineğin önüne koy yemez para diyip değer verdiğin o kağıt parçasını.

Köle değilde nesin? Özgür yaşadığını mı sanıyordun canım arkadaşım?

Üzgünüm, kandırma kendini.

O ev senin evin değil güzel kardeşim. O hayat'ta senin hayatın değil. Nerde hani hep almak istediğin o kedi/köpek? Nerde hani çok istediğin o avrupa tatili? Hani arkadaşlarınla çıkacağın o güzel yaz tatilleri?

Hani o büyük hayalleri olan insan? Para kazanırım, evlenirim, çocuk büyüsün sonraları ve sonu gelmeyen hayat telaşı içinde kaybettin hepsini. Kaybettik herşeyi. En başta kendimizi.

Özgür değiliz, hiçbirimiz!