18 Mayıs 2012 Cuma

Ya hepimiz farklı dünyalarda yaşıyorsak?

Ne zaman düştü bu fikir aklıma tam hatırlamıyorum ama bir sorgulama süreci içerisinde olduğum bir zaman olduğu kesin.

Aklımda ilk uyanan soru; hepimizin DNA'ları, parmak izi, dil izi v.b. farklılıkları var iken beynimizin algılayış ve görme şekli'de farklı olabilir mi? oldu. Düşünsenize ben buraya şu anda kendimece metaforik ve felsefik bişey yazarken benden başka biri bunu okuduğunda belki bir maç haberi okuyor. Onun beynindeki dünya farklı. Aslında anlatmak istediğim şu; Şimdi ben sizi yeşil görüyorum belki, siz beni mavi görüyosunuz ya da. Belki de hiçbirimiz aynı dili konuşmuyoruz ama beynimiz o anda algılamamız gerekenleri algılatıp bize belli bir hayat yaşatıyor. Paralel evrene felan gerek yok bence, görme işlemi bile başlı başına gözde değil beynin karanlık bir kısmında ve ters olarak gerçekleşiyorken biz nasıl düz görebiliyoruz?

Tüm bunların dışında olaylara verdiğimiz tepkiler bile farklıyken aynı hayatları yaşıyor olmamızın imkanı yok diye düşünüyorum. Ben bu yazıyı yazıyorum ama siz bunu okurken (belki'de hiç okumuyorken) başka birşey görüyorsunuz. Daha da ileri gidersek farklı bir dilde anlıyor bile olabilirsiniz. Birileri bunu bir aşk mektubu gibi okurken kimileri için bir romanın tanıtım yazısı olarak okunuyordur beyninde. Dünyasında ırklar olmayan, devletler olmayan insanlar var olabilir.

Bu muammayı kimse kimsenin beynine girip bedeninde yaşamadan bilemeyecek. Bir diğer merakım bu konu ile alakalı bir çalşma olup olmadığı ama böyle bir çalışmayı yapan biriyle aynı görüye sahip olmalıyım ki onun yaptığı çalışmayı anlayabileyim.

İşte tam da bu yüzden bu dünya'da aslında tek ve herşeyin bize bağlı olma olasılığı ne kadar diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.

Ya hepimizin dünyaları farklıysa?

10 Mayıs 2012 Perşembe

Totem yaptım iş için!

Nerden başlasam bilemiyorum ama blog sayfamı uzun süredir takip edenler bilirler ki ben hala iş arıyorum. Bundan önce 41-29 ile başlayan bir heves listem olduysada tümü geçti gitti ve daha ayakları yere basan bir konuma geldim. Bundan önceki iş yeri isteklerim tamamen benim hayal ettiklerimden oluşmaktayken şu andaki istediğim iş yeri tümü ile bir realitenin üzerine kurulu.

Realite şu ki; Bu iş yeri ile gidip görüştüm pozisyonun içeriğini ve şirketin tüm faaliyet alanlarını öğrendim. Benden beklentilerini ve bana katacaklarını öğrendim. Bundan önceki iş yerlerim ise benim öyle olduğunu hayal ettiğim yerlerdi. Şimdiki durum ise çok umutlandığım ve kalbimden geçen iş. Eğer olmazsa bir iş olmadı diye ilk kez üzüleceğimi göreceksiniz sanırım.

Eğer bu şirkette çalışıp bu bolg sayfamı okuyan varsa burdan ona sesleniyorum; Valla çok çalışıcam. Bekletinizin üzerine çıkacağım.

Şirketin adını vermiyorum çünkü kendimce totem yaptım ama hangi şirket olduğu ile alakalı şunu söyleyebilirim, Beşiktaş'ta :)

Gönlümden geçen ve olmasının hayırlı olacağını düşündüğüm yer burası. o neden ile dua edin ve benim için hayırlısı olmasını dileyin. 1 haftayı geçirk ama ben hala umut besliyorum. İkinci görüşmeye çağırılmadım ama çağırılacağım umudunu hiç kaybetmedim. Büyük bir heves ve heycan ile aramalarını bekliyorum.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Neler olup bitiyor?

Bugün itibari ile yeni blog sayfam olacak olan muratbahadir.com adresini satın almış bulunuyorum. Bu adresten ise yine yazı yazmaya devam edeceğim. muratbahadir.com sadece dijital pazarlama ve sosyal medya ile alakalı yazılarımın olduğu etkinliklerimi duyurduğum bir site olarak hayatına devam edecek. Bu site'ye pyxis adını vermiş olmamın nedeni adının anlamından belli olduğu üzere bana bir klavuz ve pusula olması içindi.

Şimdi biraz daha profesyonel biraz daha içeriği belli bir blog tutmanın zamanı geldi. Diğer blog sayfam daha resmi daha iş ile alakalı ve burası daha içten daha sizli bizli olmaya devam edecek.

Bunun dışında ajanslarda çalışamayacağımı anlamam ile birlikte kurumsal başvurularıma hız kazandırdım. Tüm bu süreç boyunca sosyal medya kursum bitti ve bir iki iş görüşmesine katıldım. Çok istediğim Yandex olmamış olsada yine çok içime sinen bir şirket ile gidip görüştüm ama ikinci görüşme için henüz beklemedeyim. Umarım ikinci görüşmeye çağırılır ve istediğim işi kabul edilirim. Bir danışmanlık ve eğitim şirketi olan bu firmanın adını totem yapıp söylememyi tercih ediyorum. Yakın evremdeki bir çok insan bilse de ben totemimi yaptım. :)

Dua edin istediğim işe kabul edileyim.

Sevgiler...

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Salak Müşteri

Son zamanlarda çokça gözlemlediğim ve markaların pazarlama direktörleri ve çalışanlarının bu yanılgıya düştüğünü düşündüğüm bir konu bu müşterinin salak olduğunun düşünülmesi.

Reklamların içerik ve izleyiciye sesleniş tonlarında çok fazla kendisini hissettiren müşterinin salak yerine koyulma durumu markaların ya reklam ajanslarının fazla tanrı sendromunda olmalarından ya da firmaların müşteri dönüşümündeki hızı yakalayamamasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Ortalama zeka sahibi bir müşteri bile artık reklamlar ile ilgili bir algı geliştirirken sadece izlediği reklamdan değil o reklam ile ilgili diğer çevresininde yaptığı yorumlardan etkileniyor. Bu çevre sadece yakın çevresi değil aynı zamanda yakınlarının dışında olan internet mecrası ve tüm sosyal ağları kapsıyor. Bir reklam yayınlandıktan sonra hedef kitlenin aldığı duygu bombası belli bir süre sonra çevresel faktörler ile değişiyor. Değişime ve etkiye açık bir ortamda eski usul ajite ve insanların zayıf noktalarını vurmaya çalışan ama basitlik ve samimiyetten uzak reklamlar müşteriyi aptal yerine koymaya çalışmaktır.

Belli bir zümre yapılan ajitasyone istenilen tepkiyi sadece kısa bir süreliğine verecek ve daha sonra daha akil olan zümrenin görüşlerine yakınsama göstererek yapılan basitliğe tepki duymaya başlayacaktır. Kaldı ki en güzel reyting ölçme mecrası olduğunu düşündüğüm mecra olan internet mecrasında oluşan yorum ve trafiğe bakarak bu yorumlarımın desteklendiğini görebilirsiniz. İlk başta duygusal bir refleks ile kabul gören reklamların daha sonra akil bir şekilde değerlendirildiğinde tepki aldıklarına çokça şahit olduk.

Samimiyet ise tüm bu kötü örneklere karşın başarılı olmaya devam ediyor. En son örneği ise Elit çikolata firmasının "Elit Çikolata reklamının arkasındaki adam" videosu. İnsanlar ile bir bağ kuran onların akıllarında ve yüreklerinde aynı hissi yaratan her reklam başarılı olmaya devam ederken akıl ile kalp arasında uyuşmazlığa neden olan reklamlar yok olup gitmeye ve markalara zarar vermeye devam edecek.

Tüm bunları anlaması gerekenler ise markaların pazarlama direktörleri ve reklam ajansları diye düşünüyorum.

Sizlerinbu konudaki yorumlarınızıda öğrenmek istiyorum. Salak müşteri yerine koyulduğunuzu hissediyor musunuz?

Bu'da Elit Çikolatanın çok beğendiğim videosu

25 Nisan 2012 Çarşamba

NöroDigital Pazarlama



Dijital pazarlama yani diğer adı ile online pazarlamanın çokça konuşulduğu bu günlerde geleceğe bakan bir perspektif ile düşündüğüm bir konudur Nörodigital pazarlama. Hala insanların bilinçaltına bir şekilde etki ederek pazarlama yapmanın ve satın alma kararlarının etkilemenin etik olup olmadığı tartışılırken hipnotize etkisi kanıtlanmış bilgisayar ve internet üzerinden yapılan pazarlamanın da etkisi tartışılıyor. Benim burada daha da ileri giderek sizleri düşünmeye itmek istediğim konu gelecekte Matrix gibi ya da Black Mirror gibi film ve dizilerde gösterilen insanların vücuduna soketler ya da çipler yardımı iletilecek reklamlar ve pazarlama faaliyetleri.

Google’ın şimdilik prototip olarak duyurduğu akıllı gözlük bundan 10 yıl önce hayalken artık kimse böyle bir icat yapılmasına şaşırmıyor ve aksine daha iyi nasıl olabilirin hayallerini kuruyor.  Düşünün ki Google bu gözlüğü piyasaya sürdükten sonra gözlük ekranlarına Google adwords reklamları da alarak sizi baktığınız bir cisim ile ilgili reklama maruz tutsun. Aynı şeyi daha ileri seviyede düşünmek gerekirse insan vücuduna yerleştirilerek tüm ihtiyaçlarında yardımcı olacak bir akıllı mikro çip reklamların rüyalara kadar girmesine neden olabilir mi?

Şimdi bana” hadi canım!” diyen birçok kişi olduğunu duyar gibiyim. Ancak kim bundan 5 yıl önce “Facebook’ta size reklam gösterilecek ve sizlerde bu reklamlara istemeseniz bile maruz kalacaksınız” denilse Facebook hesabı açmayı kabul ederdi? Kim marka sayfalarını beğenerek markaların reklamlarını görmeyi, kampanyalarından haberdar olmayı isterdi? Yani bu bir alışkanlık ve kabullenme süreci olduğu için gelecekte yapılması oldukça muhtemel nörodigital reklamlar ve hatta nörodigital pazarlama, dijital pazarlamanın yerini alacaktır.



Bu da benim tarihe bir notum olsun!

9 Nisan 2012 Pazartesi

İnfografik CV

İnfografik şeklinde tasarlanmış yeni nesil CV'im karşınızda. Ta taaaaa!!!

3 Nisan 2012 Salı

Özgür değiliz, hiçbirimiz!

İçimden yükselen isyana ses verdim. Diyor ki bana; "İnsan olmak ne kadar zor?" Öyle hayatta kalmakta durarak yapabileceğin şey değil. Beklentileri var hayatın senden. Kendini kandırma hiç sırf başkaları istiyor diye neler yapmadın ki şu hayatta. Sırf başkaları öyle düşünüyor diye, sırf ona önem veriyor diye neleri almadın ki? Güzel bir araban olmasını sırf kendin için mi istedin her zaman? Kandırma kendini. Bir sen değilsin sürekli koşan, bir sen değilsin hayatın kovaladığı. Ne elde etmek istediklerimiz ne elde ettiklerimiz asla yetmeyecek. Hep birşeyleri kovalarken hayat akıp gidecek.

Yok artık öyle uzun uzun soluklanmalar, hasta oldun mu en fazla 2 gün, sevdiğin biri ölse en fazla 3 gün izinlisin. Yas tutman bile yasak. Evleneceğin zamanı, çocuklarının doğacağı tarihi bile paranı verenler belirliyor. Doğduktan sonra çocuğunun yanında kalabileceğin süreler yasalarce ve şirketlerce belirlenmiş ve o süreyi bile topluca kullanma hakkını şirketler cebren elinden alıyor. Stres ve sinir nedeni ile yaşadığın hastalıklar aldığın ücretin üstüne çıkıyor. Para öyle birşey ki kardeşim keyfince sevdiğinle harcayamıyorsan sevdiklerinden uzak kalıyorsan ineğin önüne koy yemez para diyip değer verdiğin o kağıt parçasını.

Köle değilde nesin? Özgür yaşadığını mı sanıyordun canım arkadaşım?

Üzgünüm, kandırma kendini.

O ev senin evin değil güzel kardeşim. O hayat'ta senin hayatın değil. Nerde hani hep almak istediğin o kedi/köpek? Nerde hani çok istediğin o avrupa tatili? Hani arkadaşlarınla çıkacağın o güzel yaz tatilleri?

Hani o büyük hayalleri olan insan? Para kazanırım, evlenirim, çocuk büyüsün sonraları ve sonu gelmeyen hayat telaşı içinde kaybettin hepsini. Kaybettik herşeyi. En başta kendimizi.

Özgür değiliz, hiçbirimiz!

1 Nisan 2012 Pazar

İsim Analizleri

Şahsım adına söyleyebilirim ki isimler benim için karakteristik ve güçlüdür. İsimler insanların kişiliklerinden ten renklerine kadar bir çok ortak özelliği de beraberinde getirir. Hiçbir bilimsel araştırmaya dayanmayan bu görüşüm tamamen kendi gözlemlerim sonucunda çıkardığım bir uydurmadır :)

Ece; Eceler karadır. :) En baskın özellikleri benim için özellikle ten renkleri oldu. Tanıdığım bir çok Ece esmerdi ve çoğu da başarılı, özgüveni yüksek, iyi ve aşık olma eğilimi yüksek kişiler.

Sefa; Göbek adım olmasına rağmen çok sevmediğim bir isimdir.Sefa'lar genelde kötü bir kişiliğe sahiptir. Serserilik bunlarda, kavga gürültü bunlarda ne bileyim böyle her türlü pis iş bunlarda. Façalı felan bir karakterleri var. Genel de de uzun boylu ve ince yapılı olurlar.

Dilek; Bu kızların genelde saf ve eblek bir suratı olur. Salak değillerdir ama görünüşleri öyledir. Saçları ile oynamayı severler, ya renk değiştirir ya da sürekli değişik şekillerde kestirirler.

Bora; Top sakallı insanlardır. Top sakalsız Bora düşünülemez. Mühendis olma eğilimleri yüksektir. Ciddiyetin yanında değişik bir açıklıkla konuşurlar.

Reşat; Karizmatik ve güçlü bir isim zaten. Reşatlar gösterişli değil ama karizmatik ve zeki insanlardır, kendilerine has bir karizmaları vardır.

Onur; Genelde kısa boylu olurlar. Şişman değil ama topludurlar. Tok ve ciddi bir ses tonları vardır.

Merve; Merve'ler naiftir hacı. Kız kısmının belki de en kırılgan ve en duygusal ismidir Merve.

Selin; Selinler karakteristik suratları olan kişilerdir. Her Selin birbirine benzemez ama her birinin kendisine has bir şirinliği vardır. İnsani ilişkileri iyidir.

Ahmet; Ahmetler özentidir. Hep bir kendini kanıtlama çabası hep bir kendini başkalarından üstün görme durumu söz konusu bu arkadaşlarda. O nedenle biraz pardon bayağı iğreti tiplerdir.

Hasan; Bu arkadaşlar alabildiğine uzundur. Ben kısa Hasan görmedim. Tarihimize bile bakınız kim var? Uzun Hasan :)

Mustafa; Bu adamlar kendileriyledir. Aslında sosyal olmalarının yanında kendileriyle olan ve hiç kimseyi sokmadıkları değişik bir dünyaları vardır.

Burak; Buraklar zeki ama sessizdir. Genelde herşeyi heryerde konuşmazlar. Değişik bir iletişim şekilleri vardır. Güvenilir insanlardır. Saçları düz ve kumraldır. Çoğunlukla kakülleri öne dökülen düz saçlıdırlar.

Canan; Cananlar gözlüklü ve güler yüzlüdür. Güzel gülerler.

Emre; Piçtir bu arkadaşlar. Kendilerine has bir tarzları mutlaka bulunur bide kızlar ile iyi geçinirler. Onun dışında davranışları piç dediğimiz kategoriye girer.

Gökhan; Genellikle kız yalakası olurlar. :) Şimdi darılmaca gücenmece yok. İstisnalar elbetteki vardır ama benim fikrim bu. Yavşak dediğimiz kategoride yer alırlar. Çok güvenilir insanlar değillerdir.

Tuğba; Tombik suratlı güler yüzlü ve iyi niyetli olurlar. iyi arkadaşlardır.

İrem; İremlerden sakının arkadaş. Bu kızlar hırslı ve kindar olurlar. Yeminlen bırakmazlar peşinizi. Kinleri hem size hem kendisine zarar verir. Ben bunu gördüm :)

Şimdilik bu kadar :)

24 Mart 2012 Cumartesi

Ah bir işim olsa!

Ah bir işim olsa, yadap yadap yadap yadap yadap yadap, dap, istediklerimi yapardım yadap yadap yadap yadap dap!

Aslında istediğim bir ev ve o ev içerisinde benim mutlu olmamı sağlayacak şeyleri almamı sağlayacak bir iş. Basit bir iki dileğim var benim. Bir işim olsun, bir evim olsun, bir köpeğim olsun, gideyim işime geleyim, evimde huzurla oturayım, arada bir çıkayım arkadaşlarımla takılayım, köpeğim ile ilgileneyim, yürüyüşe çıkayım, evime eşyalar olıp onlarla mutlu olayım.

Çok mu?

Bence değil valla!

Sanırım basit şeyler istiyorum ama beklentilerimi yüksek tutuyorum. Oy ben nasıl bir içdünya'ya dönmüşüm kendimle çelişiyorum :) Şu anda bu yazıyı kim okuyorsa bana desin arkadaş çok mu? Çok şey istiyorsun diyen varsa desin aga.

Öyle bir noktadayım ki şu anda olduğum yoldan sapıp hayallerimi bırakıp sırf para kazanmak için bile eski işime dönem düşüncesi bile aklımı çelmeye başladı. İş arama sürecinin en zor yanlarından birisi bu akıl oyunları. Kendimle bu konuda kapışmak zor. Finans hakkında bilgiliyim ve bu işte iyi olduğumu düşünüyorum ama muhasebe yapmak istemiyorum arkadaş, dijital pazarlama ile ilgilenmektende zevk alıyorum. Finanstanda zevk alıyorum ama muhasebeden zevk almıyorum. Çok kararsız bir profil çiziyorum belki. Bunu okuyan bir işveren ya da insan kaynakalrı yöneticisi bile olabilir ve bu benim umrumda olmasına rağmen yazmalıyım ki çözmeme yardımcı olsun. Yazarak düşünmek bana iyi geliyor. Başı ve sonu olmayacak bir yazıya gidiyoruz bu arada farkında mısınız bilmiyorum? Herneyse işte aklımın karışık olmasının doğal olduğunu düşünüyorum sonuç olarak. İşim olsun lan benimde artık. Eski hayatıma döneyim. Eski hayatımdan kastım hayatımın daha düzenli olduğu ve kendime ait bir hayatımın olduğu zamanlar.

Amma ağladım yalnız. :)

Hayırlı akşamlar!

15 Mart 2012 Perşembe

Sosyal akademi toplu gösterim!

Uzun zamandır sosyal akademi hakkında yazmıyorum ama sanmayın ki kötü gidiyor. Aslında tam tersi süper şekilde ilerlemeye devam ediyoruz. Son haftalarınayaklaştığımız akademide aldığımız eğitimin bize kattıkları inanılmaz.

Şu anda SEO haftasındayız ve ilk dersi günü derse doyamayıp 1 saat daha dersi uzattık. Bu haftadan önceki derslerde ise yine uzattığımız ve bizi kırmayarak bilgi aktarımıza devam eden muhteşem hocalarımız oldu. Konuk konuşmacılarımız ve workshoplarımız da aynı zamanda devam etti.

Hem kazandığımız sosyal çevre hem de eldeettiğimiz bilgiler inanıyorum ki bu kursa katılım gösteren herkesi çok ilerilere taşıyacak.. Ders araları ve sonlarındaki hatta ders öncesindeki etkileşim, diyalog ve ders anındaki enerji çok iyi bir şekilde devam ediyor. Bunların yanında içerikler daha da zenginleşmeye ve twitter'da daha fazla etkileşimli olmaya başladı. Özellikle hocalarımızdan artan beklentimizin karşılanması için bir çok hocamız sunumlarını revize ederek geliyor.

Son haftalara yaklaşırken enerji ve eğlence tam gaz devam ediyor.

Kalbi güzel insanlar

Eski bir sözlük yazarı olarak tabın ile başlmaka istiyorum; iyi ki hayatımızda olan insalardır.

Hayatıma iyi ki bişekilde girmişler ve anlam katmışlar. En sonunda bir gün öldüğümüzde ne kadar sevdiğimiz ve sevildiğimiz ile ölçülecek herşey. Güzel bir hayat yaşamış olmanın ölçütü hayatımıza giren bu insanlar. Kalbimizi ferahlatıp bizi mutlu edenler. En kötü anımızda aklımıza bile gelmeleri yeterli. Dünyanın herhangi bir yerinde olabilirler, varlıkları bile umuttur insana. İçimde heyecan oluyor o insanları düşününce, umutla doluyorum. Beni şu hayatta karşılıksız ve nedensiz seven seven birileri var. İyi insanlar onlar. Herkesin kalbi temiz insanları değişir ama benimkilerden bir kaçından bahsetmek isterim sizlere.

Nurten abla; Nurten abla daha 15-16 yaşında babası tarafından getirilip annemlerin yanına verilmiş. Babası Antalya'nin köylülerinden ve annemler o zaman aramızda 14 ay olan ablam ve bana bakmak için bir yardımcı arıyorlarmış. Bunu duyan babası getirip Nurten ablayı annemlere yardımcı olması ve eğitim alması için bırakmış. Nurten abla hem bize bakıyor hem anname yardım ediyor hem de annem ona okuma yazma öğretiyor. 5 yaşındayken ayrıldık Nurten ablayla o zamanlar o 21 yaşındaydı. Uzun süre annem ve babam ile görüşmeye devam ettiler ama benim çocuk aklım ermediği için arayamadım. 20 yıl sonra bir gün telefonunu buldumve Nurten ablayı aradım, kendimi tanıttıktan sonra ağlamaya başladı. Evlenmiş 1 kız 1 erkek çocuk sahibi olmuştu. Bana hala kulaklarımda çınlayan şu sözleri söyledi. "Oğlum ben seni o kadar severdim ki hala bazen oğlumu içimden Murat diye severim!" 20 sene dile kolay. Aramamış, görmemişsin ve seni hala seven hala senin adınla kendi evlatlarını seven onların yerine koyan bir insan var bu dünyada. Sevinmez misiniz?

Elif abla; Tanışma hikayemiz uzun uzadıya bir tesadüfler bütünü olması yanında bir mucizedir bence. Elif abla benim hayatımı değiştiren insanlardan birisi. bana "manevi evladım" diyen, hastalandığımda endişelenen, mutlulupumda sevinen, üzüntümde yanımda olan, her an yardıma hazır ,her an elimden tutan yardım meleğim. Bir arkadaşı ile tanıştıracaksa "evladım" diye tanıtan hiç bir kan bağım olmayan meleğim :) O benim ablam, manevi annem. Hatta annem bile Elif ablanın yakınlarımda olmasından her zaman mutlu çünkü onun beni ne kadar sevdiğinden ve kalbinin temizliğinden emin.

Manolya; kaç sene oldu bilmiyorum ama (ben saymayı bıraktım zaten) arkadaşım, kardeşim, gözümün bebeği. Ablam gibi, kardeşim gibi, sırdaşım gibi, herşeyim gibi. Dostluktan öte bir bağ var içimde ona karşı. Her başıma geleni ilk o duymalı, ilk o bilmeli ve ilk onunla konuşulmalı. O bilir beni, anlar söyleyemediklerimi. Şimdi Amerika'da ama olsun, sonuçta aynı gök kubbe'nin altındayız ya. Bilir o beni.

Burak: Yani biraz küfürlü felan hitap etmek istiyorum kendisine kusura bakmayın ama eşoğlu eşşeğin teki :) Al içine sok. Adamın dibi :) Sakin güç. Sus yanında konuşma seninle susar, ağla yanında sarılır oturur, "gel lan cehennemin dibine gidiyoruz" de, yani ben diyim, gelir. Daha da bişey demem hakkında şımarır :)

Selin; Eşşeklik edip unuttum onu yazmayı. Aslında bu yazıyı yazmama neden olan yani aklıma getiren kişi kendisi. Güler yüzü, öğretmenliği, kalbinin güzelliği ve tüm kişiliği ile öğretmenim. Hayatımda örnek aldığım en önemli insan. Kim gibi olmak istersin deseler çok somut bir örneğim var karşımda. Konuşurken öyle bir enerji ve ilham verir ki size ve öyle bilirsiniz ki hiç karşılıksız sırf iyi ol diye konuştuğunu, rahatlarsınız. Hayatıma iyi ki girmiş.
Ailemden bahsetmiyorum hiç, onlar zaten en büyük şansım benim. Ama işte hayat bu insanlar ile güzel. Yıllarca konuşma, git yanlarına bigün otur sanki dün görmüş gibi muhabbet ederler. Bilirler seni, ihtiyalarını sevgini.

Benim kalbi güzel insanlarım bunlar ve daha birçokları sizinkiler kimler?

11 Mart 2012 Pazar

Video CV v4.0 yayında :)

Bir kaç hafta önce yayınladığım video CV çalışmamın son versiyonu olan CV v4.0 ile karşınızdayım. Şu anda 3 verisyon yayında. Diğer iki verisyonuna aşağıdaki linklerden ulaşabilir en beğendiğinizi oylayabilir ve yorumlarınızı bana iletebilirsiniz.

http://youtu.be/b_ySUr37Yv4

http://youtu.be/TiaRUaIsMek


Sanırım bu en sonuncusu olacak. Bundan sonraki hamle şirketlere bu videoyu yaymak ve beklemek.

Herkese katkıları için teşekkürler.

10 Mart 2012 Cumartesi

İş bulmak için bile para gerekiyor!

Daha kurumsal, daha çekişmeli ve daha zor bir dünya'da yaşadığımız çok açık. Artık iş bulmak için bile para harcamamız gerekiyor. Paranın yanıda zaman da harcanan önemli faktörlerden birisi.

Biliyorsunuz ki çok uzun zamandır (ki yaklaşık 6 ay oldu) iş bulmak için çabalıyorum. İş bulmak neyse de istediğin işi bulmak gerçekten sıkıntılı ve zor bir yol. Hayallerin varsa bu hayallerin için çabalıyorsan yapacaklarını belirlemen, zaman ve para harcaman gerekiyor. En önemli harcama kalemlerinden birisi kendini farklılaştırmak ve öne çıkmak için alman gereken eğitimler. Okuduğum okul öyle çok süper bilindik bir Üniversite olmadığı için kendimi her defasında yeniden kanıtlmaka zorunda kalıyorum ve bu nedenle diğer bilindik üniversitelerden mezun arkadaşlardan farklılaşmak ve kendimi daha iyi ifade etmek zorundayım. Bunun için elimde harcayabileceğim kaynaklar ve yapabileceklerimi ilk önce bir listelemem gerekiyor. Öncelikle zamanımı optimize etmeye çalışıyorum. En kısa zaman içerisinde, en hızlı şekilde istediğim işe girmeliyim. Bunun için elimden gelenin fazlasını ortaya koymam ve kaliteli bişeyler ortaya çıkarmam şart.

İlk işim bir blog açmak oldu. Bu maliyetsiz ama zaman ayırmam gereken bir konu. Bu blog'da üreteceğim içerik benim ileride iş verenim olacak kişilere hitap etmekte ve kendimi biraz olsun anlatmakta kullanacağım içerikleri ve beni anlatmalıydı, bunun için yazmaya başladım. Her istediğimde de yazamıyorum aslında. Ya o sırada imkanım olmuyor ya da yazma şevkim. Blog bu nedenle biraz zor bir konu.

İkinci işim CV'mi farklılaştırmk için fikir geliştirmek oldu. CV'ler klasik olduğu takdirde içerik olarak çokta birşey ifade etmiyor bence. Sonuçta herkes çeşitli eğitimler aldı, belli üniversitelerde çeşitli bölümler okudu. Alınan eğitimin içeriği önemli olsa da ben insanın kendisini ne kadar geliştirdiği ile daha çok ilgileniyorum. Yani aslında kim olduğun hangi okulda okuduğundan daha önemli. Neyse bu benim fikrim tabi :)

Üçüncü işim pazarlama ve dijital pazarlama hakkında kendimi geliştirmek için bir kursa yazılmak oldu. Kursun maliyeti yanında birde kursun İstanbul'da olması nedeni ile konaklama maliyetlerimi buna eklemem gerekiyor. Yol, yemek, konaklama, kurs vesair için ciddi bir bütçe gerekti.

Dördüncü işim Blog ve farklılaştırdığım CV'mi seed etmek oldu ki bunu arkadaşlarım aracılığı ile yapmaya çalışıyorum. Onun dışında bir fikrim daha var ancak yeterli bütçeyi sağlayamadığım için henüz o safhaya geçemedim.

En son adımım ise çalışmak istediğim iş verenlere beni anlatan birşeyler göndermek olacak. Bunun br cv olmayacağı çok aşikar ama ne olacağı hakkında küçük fkirler dışında tam net birşey oturmadı daha. Üzerinde çalışıyorum. Bu adımımda hem bütçe hem de zaman gerektirecek.

Yani iş bulmak için ileride almayı hedeflediğiö 1-2 aylık maaşımı şimdiden harcamış bulunuyorum. Umarım daha fazlasını harcamadan iş bulurum :)

4 Mart 2012 Pazar

İş bulmak için ne yaparsın?

Ben üşenmedim CV'mi video slayt karışımı enteresan bişeye dönüştürdüm. Bir projem daha var ama o başkalarına bağlı olduğu için biraz zor ilerliyor. Onu'da gerçekleştiği zaman sizler ile paylaşacağım :)

Düşünün yani benim gibi iş dünyasına protest bir insan bile gidip bu tür şeyler yapıyor. :) Durumum topa aç futbolcu misali, top bulsam patlatana kadar abanabilirim. İş konusunda öyle bir enerjim birikmiş durumda. Bende bu enerjiyi bu tip şeylere yöneltmeye çalışıyorum.

Sonuç olarak şimdilik bu çıktı ortaya. İzleyin ve yorumlarınızı benimle paylaşın lütfen!

Umarım güzel bir iş bulmama ve hayallerimi gerçekleştirmeme yardımcı olur.

2 Mart 2012 Cuma

İş veren aranıyor!

İş ilanı veren firmaları gördükten sonra bende bir iş ilanı vermeye karar verdim ama bunu yapabileceğim bir mecra bulamadım. onun için buraya yazıyorum. :)

İş arayan; Murat Sefa BAHADIR

İş verende aranan özellikler;

- İyi bir iş ortamı

- Kurumsal olmak

- Çalışana değer vermek
-Çalışanında bir hayatı olduğunu bilmek
-Hayatını belli standartlarda yaşamasını sağlayacak maaş vermek
-Çalışanın motivasyonunu kaybetmemesi için çabalamak
-Açık iletişime gerçekten inanmak
-Çalışanın görüşlerine değer vermek
-Çalışanın insiyatif almasına izin vermek ve her işe mudahil olmamak
-Çalışanının arkasında durmak (yöneticim olacak kişi için öncelikli tercih sebebidir.)
-Çalışanı ile insani bağlar kurmak
-Çalışanın köle değil emeği ile hayatını kazanan bir birey olduğunu unutmamak.(yöneticiler için, sonuçta kendisi de insan)
-Değerlendirme dönemlerinde hakkını vermek, (Allahtan korkmak artıdır, inanmıyorsa şemsiye'ye bile tapsa umrumda değil vicdanı olsun yeter:) )
-Takdir etmek, ( çalışacak yönetici için tercih sebebidir.)


Çalışanına değer veren, çalıştığı kişiyi insan olarak gören ve bunun gerekliliklerini yerine getiren. Özel hayata ve aile yaşantısına saygısı olan, hastalık gibi durumların insani olduğunun farkına varan. Paranın bir motivasyon aracı değil sadece insanların hayatlarını idame ettirmek için kazanmak zorunda oldukları bir meta olduğunu anlayan. Çalışanın mutluluğuna önem veren, çalışanına kendisine nasıl davranılmasını bekliyorsa öyle davranan, güleryüzlü, anlayışlı ve insani özellikleri yüksek yönetici aranıyor. Eğer bu ilana uygun olduğunuzu düşünüyorsanız iyi bir yönetici ve iş verensiniz demektir. Allah bana'da sizin gibi bir şirket ve yönetici nasip etsin.

Amin!


Tüm bu özellikleri taşıyan yönetici ve yönetime sahip ve kurumsallaşmış bir firma var ise başvurularını bekliyorum. Ben de o şirkette yatıp kalkıcam bu özelliklerinin hakkını vericem. Yöneticime hergün çiçek alıcam, çalışma arkadaşlarımın kahvesini çayını ekisk etmicem bide üstüne işlerimi yapıcam. :)

Bu arada iş arama sürecindeki biri için aşırı bir yazı mı oldu bilmem ama ben yazarken eğlendim umarım okuyanın da mizah anlayışı vardır. Zaten sürekli red alıyorum iş başvurusu yaptığım yerlerden, bari sebebini buna bağlarım :)

Not: yukardaki istklerim şaka değil,şirketlerin çalışanlardan istedikleri özellikleri görünce karşı atak olarak kimse de tüm bu özelliklerin olmadığını belirtmek için yazdığım bi yazı. Bu notu'da mizah anlıyışını yoksa diye not olarak yazıyorum. Off yordunuz beni şirketler :)



imza: bir İşsiz.

1 Mart 2012 Perşembe

Neden yazmıyorum?

Gördüğüm rüyaları yazsam bilim kurgu film olur birde üzerine 3-5 tane oscar alır ama bi yerden sonrasını hatırlamadığım için yazamıyorum :)

Neyse sorunumuz bu değil, sorun bu aralar neden yazmıyorum? Digital Marketing'e olan ilgim azaldı mı? Çevremde blog'umu takip eden kişilerden gelen bir soru. Öyle çok takipçim yok. 7-8 kişi takip ediyor ama bence güzel bi 7-8 kişi onlar :) Sadede geliyorum hemen. Bu aralar yazmamamın birinci nedeni kendi içimde değişik bir dönemden geçiyor olmam ve çokça bu işin içine girdiğim için bilgi yoğunluğu ile saçmalamamak. Şimdi yazmak var yazmak var. Yazarsın ortaya koyduğun şey bulamaçtan öteye gitmez bir mana içermez ise yazmanın bir manası yok. Ben kendi fikirlerimi yazmayı yorumlarımı katmayı ve bu şekilde kendimi ifade etmeyi daha çok seviyorum. Sonuçta okuduğum ingilizce bir makaleyi Türkçeye çevirmemin bir mantığı yok bence. Zaten hergün değişik infografik ve haberler ile sosyal medya bir çorbaya çevrilmiş durumdayken arada yitip gitmenin manası olduğunu da düşünmüyorum.

Herkes birşeylerden bahsederken susup dinlemek kalabalık içinde bağırmaya çalışmaktan daha kolay. Doğruları alıp biriktirmek ise en doğrusu bence. Sosyal medya ve dijital pazarlama ile ilgili yazdıklarım dışında kendim ile igili yazmaya devam edeceğim.

Bu yazıyı sıkıcı ve tamamen bilgilendirme amaçlı olduğu için uzatmıyorum.

Herkese sevgiler.

Birde ulan kış bi git başımızdan n'olur!

20 Şubat 2012 Pazartesi

Nedir bu PİNTEREST? Nasıl kullanılır?



 Pinterest kendisini: "Pinterest size web'de bulduğunuz tüm güzel içerikleri organize etme ve paylaşma imkanı sunar. Pinboardlarınızı düğünlerinizi organize etmek,evlerinizi dekore etmek, yemek tariflerinizi yayınlamak ve saklamak için kullanabilirsiniz. En güzeli yeni pinboardlar oluşturarak insanlar ile paylaşabilirsiniz, ilgi alanlarını öğrenebilir ve yeni şeyler keşefedebilirsiniz. Davetiye almak için" request an invite.

Pinterest bir sosyal ağ olmanın yanında görsel olarak facebook ile kıyaslanamayacak kadar başarılı bir mecra. like butonu ve yorum yapabilme imkanı veren bu mecra kendi ilgi alanlarınıza göre içeriklerinizi kategorize edip sizin içinde ulaşılması kolay bir hale getiriyor. Siteye davetiye yolu ile giriş yapabiliyorsunuz. Davetiyenizi siteden kendiniz talep ederseniz davetiye gelme süresi 2 günü bulurken siteye üye bir arkadaşınız tarafından size davetiye gönderildiğinde hemen üye olabiliyorsunuz. En güzel özelliklerinden birisi de sitenin facebook accountunuz ile bağlantı kurabilme imkanı vermesi. Bu nedenle üyelik çok kolay. Üye olur olmaz size ilgi alanlarınızı seçeceğiniz bir liste gösteriliyor. Buradan ilgi alanlarınızı seçtikten sonra bu ilgi alanlarına uygun pinboardlarınız otomatik olarak oluşuyor. Bu pinboardların adlarını değiştirme içeriklerini seçme yetkisi sizde. İsterseniz pinboard'un adını değiştirebilir isterseniz pinboardu silebilirsiniz.

Bu arada "Pinboard" türkçe tabir ile mantar pano. :) Yukarıda benim uzunca anlattığım ama en fazla 1 dakika alan aşamalardan sonra Pinterest size beğeni ve ilgi alanlarınıza göre takip edebileceğiniz otomatik bir celebrity user listesi atıyor. Buradan sonra artık herşey çok kolay. İçerikler sayfanızda görüntülenmeye başlıyor.

REPİN
Beğendiğiniz içeriklerin üzerine gelerek "Repin" butonuna bastıktan sonra açılan pencerede ilgili mantar panonuzun adını seçerek görseli kendi panonuza taşıyabiliyorsunuz ve bu yeni içeriğinizi artık sizi takip eden kişilerde görüyor.

"EVERYTHİNG"
Ekranın üst tarafında bulunan "everything" butonuna tıkladığınızda içerisinde dekorasyondan fotoğrafa, doğadan, mimariye kadar bir çok farklı ilgi alanını içeren bir pencere açılıyor ve buradan görüntülemek istediğiniz içeriği seçerek sadece o içerkler ile ilgili pinboardlardan gelen görselleri görebiliyorsunuz. "Everything" butonuna çift tıkladığınız zaman ise size o anda pinlenmkete olan tüm kategorilerdeki pinlerden bir karma getiriyor. Böylece değişik alnlar ile ilgi birçok içeriği inceleme imkanı bulabiliyorsunuz.

"VİDEOS"
Pinterest üzerinde etiketlenmiş ve yine kategorilerine göre ayrılmış bir çok vidoya ulaşma imkanı veren bir alan. Buradan diğer sekmelerde olduğu gibi videolara ulaşmanız mümkün.

"GİFTS"
Bu linke tıkladığınızda karşınıza dolar biriminde bir fiyat listesi çıkıyor. Gifts başlığından sevdiklerinize pintereste linklenmiş ve fiyatları belirtilmiş hediyeler bakma imkanınız var. Aynı zamanda ilgilendiğiniz hediyenin görseline çift tıklamanız halinde sizi ilgili görselin alınabileceği siteye yönlendirerek satın almanızı kolaylaştırıyor. Henüz Türk firmalar bu özellikleri çok keşfetmedikleri için genellikle yönlendirilen siteler Amerika ve Avrupa çıkışlı.

"ADD+"
Bu başlığa tıkladığınız zaman pinterest size yeni bir mantarpano oluşturma(Create a board), beğendiğiniz bir içeriği internetten linkleyerek mantar panonuza taşıma ve sizi takip eden kişilere yayınlama(Add a pin) ve bilgisayarınızda bulunan bir görseli pinterest'e yükleme (Upload a pin) imkanı veriyor.

Tüm bu pinleme süreçlerinde ister kendi yüklediğiniz, ister başkasının duvarından aldığınız pinlerin altına kendi yorumlarınızı ve açıklamalarınızı ekleyebiliyorsunuz. İsterseniz yaptığınız yemeklerin fotoğraflarını çekerek altına tarifinizi de ekleyebiliyorsunuz. Yada çok beğendiğiniz bir görsele çift tıklayarak görselinn alındığı siteye yönlendirilip ilgilendiğinizi içeriklere benzer daha fazla site ve içerik elde edebiliyorsunuz. Beğendiğiniz içerikleri like edebilir, yorum ekleyebilir olmanızda sadece pinleme zorunluluğunu ortadan kaldırıyor çünkü like butonunu

Pinterest'te sizi takip eden kişiyi takip etmek zorunda olmadığınız gibi takip ettiğiniz kişinin tüm mantar panolarını takip edebilirken sadece ilgili olduğunuz panolarını da takip etme özgürlüğü sunuyor. Çok fazla kişiselleştirebilme özelliği olan Pinterest kullanım kolaylığı ve sunduğu zengin içerik ile keyifle vakit geçirilebilen bir alan.

Şu anda internette dolaşan istatistikler ve en son Mark ZUCKERBERG'inde siteye üye olması ile geleceğinin ne kadar parlak olduğunu ortaya koyuyor. Son dolaşan dedikodular ise Facebook'un Pinterest'i satın almak için hazırlık yaptığı yönünde.

Özellikle firmaların ve interneti iyi kullanan kişilerin mutlaka üye olması gerektiğini düşünüyorum.

Daha fazla keşfettiğim özellikler olursa tekrar yazacağım.

Herkese keyfili Pinlemeler :)


5 Şubat 2012 Pazar

Benim hakkımda birkaç zırva

bazen "vay" diyorum kendi kendime "sen bu dünyaya özel bir amaç için getirilmiş olmalısın". aklım başıma gelince kendimde inanmıyorum tabi.

evden çıkarken annem o gün çok yakışıklı gözüktüğümü söylemişse " arkamda ambulans dolaştırıcam bayılan kızları toplasın" diyip annemden "hadi ordan ukala" lafını işitmezsem evden eksik çıkmışım gibi geliyor eve dönüp aynı sahneyi yaşamak için eve girip girip çıkıyorum.

yan ayan gezen kızlı erkekli çiftlerde kızı seven çekingen erkek ile erkeği takmayan havalı kız en çok dikkat çeken ikilidir bence. en çok onlar gözüme çarpar. hele birde erkek kıza açılamamış ise durum çok komiktir. kız çocuğu büyük ihtimal çözmüştür ve bununda verdiği özgüvenle herşeyi yapmak ister erkek ise "aman maymun olmayalım" mantığı ile çekingen ama ağır havasını korumak için kıvrınıp durur. işte o an gidip o erkeğe " aslan gibi adamsın ne çekiniyosun" diye enseye tokat çekesim geliyor.

bazı konularda hep aynı şeyleri anlatmayı severim. mesela askerlik muhabbetinde askerlik hatıralarını dinlediğim kişilerin anılarını naklederken kronolojik sıraya bile dikkat ederim ki sıra hiç bozulmasın. bilen bilir askerlik konusunda en son kuzenimin askerlik hatıralarını anlatır konuyu kapatırım

sebepsiz bir şekilde herkese karşılıksız yardım etme isteği içinde bulunduğum bazı anlarım oluyor. o anları atlattıktan sonra kendimi enayi gibi hissediyorum.

küçük bir teşekkürü dünyalara değişemeyeck bir adam olsamda maaşımı dolar üzerinden almayı isteyecek kadar paragözüm.

hayatımda hep paradokslara sempatiyle yaklaşmışımdır. paradokslar benim için birbirini sürekli göt etmeye çalışan iki kardeş gibidir ayrılamazlar ikilikleri beni hep eğlendirir.

yeni aldığım kıyafeti hemen giymeyi çok severim. yeni kıyafet hemen giyilmelidir bence, 2 gün sonra o yeni olmaz ki eski olur büyüsü kaçar.

bir ortamda osurupta "ben osurdum" diyen adamın özgüvenine hayran olmayan kişi tanımadım. tanıyacağımıda sanmıyorum.

ilk okuldayken maraşlı bir arkadaşım vardı ve bana maraşta geğirip osurmanın hiçte ayıp olmadığını ailece bu şekilde yaşadıklarını hatta dedesinin bile ulu orta bunları yaptığını söylemişti. o arkadaşımla tanıştıktan 16 yıl sonra maraşlı bir sevgilim oldu, o şerefsiz yüzünden az kalsın ilişkim bitiyordu. demek ki ayrı köylerdenmiş.

İstanbul'a çalışmak için ilk geldiğimde bir orada bir burada kalmıştım, daha sonrasında tam zanalı işe girdiğimde daha iyi bir maaş aldığım için yeniden ev tutma imkanım olmuştu. Şimdi yine daha az bir maaş ile tam zanalı bir işte çalışıyorum ve yine bir orada bir burada kalıyorum. Ev tutmak için yeterli parayı kazanamıyorum ama istediğim işi yapmaya çalışıyorum. Sanırım kendimi göçmen durumuna düşürmekte üstüme yok.

Zor olanı sevmemin yanında zorlanmayı sevmiyorum. Beni birşeye zorlayamazsınız. Herkesin doğrusu kendine kardeşim. Ben seni birşeye zorlamıyorsam sende beni zorlamayacaksın. Sana siyah gelen bana beyazdır belki.

Kendi içimde gel git yaşamam benim dengesiz olduğumu gösteriyor olabilir. Bence dengesizlik durumuna göre iyidir. Dengeizliğimin dengesini kurmaya çalışırken harcadığım çaba beni iyi bir yere götürebilir.

Kendi hakkımda çok düşünmem egoist olmamdan mıdır bilinmez ama kendimi tanımaya ve değiştirmeye çalıştığıma bir kanıt olduğunu düşünürüm hep.

Bence kendinden bahsetmeyen insan alçak bir iki yüzlüdür. Tabi bu sürekli kendisinden bahseden insan olmak ile aynı şey değil. Sürekli kendinden bahseden insan sıkıcıdır.

"İyiler can sıkar" diye bir söz var, çok doğru bence. Hem iyi bir insan olup hemde eğlenceli olmak çok zor. Herkes şeytanın hinliklerini ve o it kopuk yanını sever.

Herkese hayal etmek öğretilmeli bence. Hayal etmekten vazgeçen insan çürümeye başlayabilir. Amaç edinmek için hayal etmek gerekir.

Sosyal Medya Uzmanı Kim olmalı?

Sosyal medya uzmanlığı ile ilgili sahip olması gereken özellikleri sıralamak istiyorum uzun zamandır. Aslında bu isteğin bende oluşmasını sağlayan birkaç faktör oldu. Etrafımda gözlemlediğim sadece sosyal medya account yönetimi dışında pek fazla etliye sütlüye karışılmak istenmemesi. Ama benim fikrim bir sosyal medya uzmanı daha fazla insiyatif alıp müşterisini yönlendiren de olmalı.

Bence sosyal medya uzmanı bir marka yöneticisi de olmalı. Çünkü marka'nın itibarını sosyal medya üzerinde yöneten bunun ile ilgili aksiyon alan, firmanın dilini ayarlayan ve kitlesini tanıyan kişi firmanın aynı zamanda marka yönetiminde de etkin rol almalıdır. Beklentileri canlı olarak ölçebilme, müşteri kitlesine interakitf olarak dokunabilme ve bu kitlenin zevk ve tercihlerini ölçümleyebilme gücüne sahip bir kişi bence sadece içerik üretimi ile sınırlı kalmamlı, zaten bu bilgiyi israf etmek olur.

Sosyal medya'cı iyi bir analist olmalı. Tüm verileri iyi değerlendirip anlamlandırabilme yeteneğini içerisinde barındırmalı. Datalar onun için anlamsız rakamlar bütünü değil aynı zamanda bir yol haritası ve sonuç belgesi olabilmeli. Elde ettiği dataları kullanarak bir yok haritası çıkarabilmeli.

Sosyal medya uzamnı aynı zamanda kreatif olmalı. Yaratıcılığı olmayan bir sosyal medya uzmanı içerik üretiminde sıkıntı yaşayabileceği gibi kitle yönetiminde ortaya çıkacak kriz anlarında da sorun çözme konusunda sıkıntı yaşayacaktır.

Sosyal medya uzmanı iyi bir PR'cı olmalı. Halkla ilişkiler yönetimini iyi yapmayacak bir sosyal medya uzmanı aynı zamanda iletişim için kullanılan sosyal medyayı iyi kullanamayacak ve müşteri isteklerine ve firma hedeflerine ulaşmada zorluk yaşayacaktır.

Sosyal medya uzmanı sosyoloji'den birazcık anlamalı. Kitleler ile iletişimde olmak için kitlelerin hareketlerini anlamlandırabilmek gerektiğinde kişilerin agresif tavırlarını kısıtlayıcı ve onları ele geçirici psikolojik aksiyonları alabilmek gerekir. bu neden ile birazcıkta olsa sosyolji bilimine yakın olunmalı.

Sosyal medya uzmanı şimdilik bir kalemde yazabildiklerim ile bu öğeleri içersinde bulundurmalı. Çok yönlü olmalı, çok yönlü düşünebilmeli ve farklı alanlara ilgi duymalı. Gelişime açık, değişimleri takip eden kişi olmalı.

4 Şubat 2012 Cumartesi

Sosyal Akademi 3. Hafta



Bugün 10 numara bir sosyal medya eğitimine daha girdik. Bu arada bir haftadır yazamıyordum çünkü işe girdim. Detaylara yazının sonlarına doğru değineceğim.

Bu haftaki eğitimlerimiz inanılmaz geçti. Haftaya Fatih Güner ile başladık ve geçtiğimiz haftalarda kar nedeni iel iptal edilen hocalarımızdan Taci ile haftasonu dersimize başlayıp Gizem Yücel ile muhteşem bir kapanış yaptık. Zaten her dersimizde yanımızda olan Fatih ile geçirdiğimiz dersler çok zevkli ve eğiticiydi. Derslerimizde birçok monitoring ekranını ve sosyal medya takip tekniğini öğrendik. Fatih hakkında artık çok yazabileceğim bişey kalmadı aslında, daha önceki yazılarımda uzun uzun bahsetmiştim.

Taci YALÇIN Leo Burnett Türkiye'de çalışan deneyimli bir sosyal medyacı. Kendsini çok iyi yetiştirmiş 2 üniversiteyi yarıda bırakmış bir üniversiteyi hala okumakta olan,özgüveni ve bilgisi yüksek biri. İlk ders biraz tutukluk yaşamış olsada ders arasında Fatih'in kendisine verdiği "ayar" ile 2. derse bomba gibi girdi ve bizi sosyal medya'da marka duruşu hakkında iyice doldurduktan sonra birde üstüne bizimle birlikte yemek yemeye gelerek orda da hoş sohbetini esirgemedi.

Öğleden sonra 4 saatlik maratona Gizem YÜCEL ile başladık. Daha ilk dakikasından konuya hakimiyeti ve sempatik tavrı ile sınıfın yemek sonrası rehavetini dağıttı. Gizem hanım bence kendisini çok iyi yetiştirmiş, sunum yeteneği çok yüksek, özgüven konusunda kendisini aşmış, gayet sempatik, jest ve mimiklerini çok yerinde kulanabilen, sosyal medya ile ilgili birçok konuyu hatim etmiş ve insan psikoljisinden çok iyi anlayan biri. Ders içerisindeki tavrıile çoğu zaman bizi güldürmeyi başardı. Diğer derslerimizde de çok eğlenmiştik ama bunda bir ayrı eğlendik bence. Yorgunluk dışında herkes hayatından çok memnundu. Kendisinden aldığımız bilgilerin kıymeti çok yüksek.


Bunların dışında Krombera adında bir firma'da çalışmaya başladım. Şimdilik herşey iyi. işi öğrenip kendimi dahada geliştirmeye çalışıyorum. Firma ile ilgili detaylı bilgiyi ilerleyen zamanlarda yazmayı planlıyorum çünkü şu anda yorgunluktan bayılmak üzereyim zaten.


Herkese iyi haftasonları.

28 Ocak 2012 Cumartesi

Sosyal Medya Daha Güvenlidir


Sosyal medya ile ilgili firmaların düştüğü en büyük yanılgı ROI ile ilgili beklentilerinin TV ve gazete reklamlarına oranla daha değişik olması. Yani firmalar sosyal medya ile ilgili yaptıkları harcamalar için gün sonunda “benim kaç müşterim sosyal medya’da yaptığım harcama sonucu bana geldi” diyor. Bunu gazete ve televizyon reklamlarında sormayan ve ölçümlemesini yapamayan firmalar sosyal medya’dan bu rakamı alamayacaklarını ve dahası bu rakamı hiçbir mecradan alamayacaklarını unutuyorlar.  Kaldı ki son raiting krizleri ile aslında reklamların etki alanının ne kadar doğru olduğu tartışılır hale geldi çünkü en çok raiting aldığı iddia edilen saatlerde verilen reklamlarında aslında ne kadar müşteri geri dönüşü sağladığı tartışılır durumdadır. Ancak sosyal medya’da yapılan her aktivite, reklam ve paylaşım interaktif olduğu için alınan tepki anlıktır. Sizi o anda kaç kişinin izlediğini kaç kişinin tepki verdiğini, yorumları ve istekleri anında öğrenebilirsiniz. Yazılı ve görsel basında ise yapılan reklamların geri dönüşünü görmek için belli bir süre geçmesi gerekmektedir. Ancak sosyal mecra beklemeye yer bırakmaz. Aldığınız anlık tepkiler gelecek stratejilerinizi şekillendirir.

Günümüzde bir reklamın ne kadar beğenildiği ya da eleştirileri ilk olarak sosyal medya’dan öğrenirken bu adar interaktif bir ortamı kullanmıyor olmak bir firmanın en büyük hatası olacaktır. Sosyal medya firmalara reklam yapma şansının yanında müşterileri ile iyi bağlar geliştirme fırsatı da sağlayan tek mecradır. Bir gazete ya da televizyon reklamı ve ya içeriği ile bir müşteri ile kuramayacağınız iletişimi sosyal medya’da tek bir içerik ile yüzlerce müşteri ile kurabilirsiniz.


Sosyal mecra insanların firmalara yakınlaşmasına, deneyimlerini çevreleri ile paylaşmalarına ve tavsiye etmelerine en çok olanak sağlayan alandır. Hiç elindeki reklam verilmiş gazete sayfasını alıp bir dostuna gösteren kimse tanıdınız mı? Ama bir firmanın reklamını, yayınladığı içeriği, kampanyasını ve saire sosyal medya’da paylaşan yüzlerce insan görebilirsiniz. Özellikle satın alma ve karar aşamalarının çevre etkeni ile değiştiğini ya da kesinleştiğini unutmamak gerekir. Firmanızın içeriklerinin memnun bir müşteri tarafından çevresine yayılması bir tık kadar yakın.  Kimse oturup uzun uzun gazete reklamlarından bahsetmiyor ama herkes oturup facebookta okudukları hakkında konuşuyor. Kimse uzun uzun cümleler kurmayı sevmiyor artık. 140 karaktere sığdırmaya çalışıyor anlatacaklarını ve televizyon izleme oranları yeni nesilde çok düşük. Günde 4 ile 6 saatlerini internette online olarak geçiren bir nesil ile karşı karşıyayız. Aynı zamanda mobilitenin de artması ile insanlar gün içerisinde her yerde markalar ile karşılaşma imkanına sahipler.

Sonuç olarak sosyal mecra’da doğru şekilde yer alan firmalar için sosyal medya’nın yaraları ölçümlenemeyecek kadar yüksektir.  Vitamini sadece kabuğunda değil aynı zamanda meyvesinde de mevcuttur. J

Sosyal medya sağlıklıdır.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Türk Dijital Medyası nereye gidiyor?

Bu başlık ile başlayan her yazı olumsuz olmasına karşılık bu yazı değil. Olmasınada imkan yok zaten. Çünkü Dijital medya doğru yolda doğru yönde gidiyor.

DLD konferansının ardından 41? 29! firmasının çoğunluk hissesinin dünyada bir çok önemli ajansı bünyesinde bulunduran WPP firmasına satıldığı açıklandı. Firmanın başında hala Alemşah ÖZTÜRK bulunuyor. Bu hisse değişimi her iki firma içinde olumlu sonuçlara vesile olur umarım. Bu durum Türkiye dijital medya sektörünün aslında ne kadar kıymetlendiğini ve gelişmiş pazarların radarında olduğunu gösteriyor. Artık daha büyük işlere imza atabilecekler. DLD konferansında oturum yöneticisi Alemşah'a "Dünya çapında çok güzel işler yapıyorsunuz neden sadece Türkiye'de çalışmaya devam edyorsunuz?" dedi. Alemşah bi gülümsedi sonra Türkiye'nin ne kadar genç bi nüfusa sahip olduğunu ve dijital medya pazarlamanın geleceğinin Türkiye'de olduğundan bahsetti. Yani artık büyük şirketlerin gözü Türkiye'de ve yatırımlar artacak. Böylece sektör daha güvenli şekilde yurtdışınada açılabilecek. Piyasaya güçlü oyuncularında girmesiyle kalite dahada yükselecek ve rekabet kızışacak.

2011 sonunda çokça konuşulan konulardan birtanesi piyasada çok fazla ajansın türediği ve aslında iyi olan ile kötü olanın henüz ayrışmaya başlamadığı ancak 2012'nin elek yıl olacağı ve piyasayı güçlü ve başarılı firmaların süpüreceğiydi. Şimdi 2012 'nin elek yıl olması için dahada güçlenmiş durumda. Artık ajanslar daha doğru hareket etmek zorunda çünkü marka olarak büyük firmalar hem yatırımcı hem rakip olarak Türkiye'ye giriş yapmaya başladılar ve bu oyunun kurallarınında değiştiğianlamına geliyor. Yani pek bilinen bir konu olmadığı için sosyal medya ve dijital pazarlama konusunda müşterilerinizin bir ksımını kandırabilirsiniz ama yatırımcıları ve rakipleri kandıramazsınız, onlar eğer yanlış iş yapıyorsanız bunu kolluyor ve sizi silmek için en güçlü kozlarını ellerinde tutyorlar demektir.

DLD konferansı ile alevlenen bir konu ise Digital Bosphorus ya da diğer adıyla Dijital Boğaz olarak adlandırılan bir hareket oldu. Bir çok dijital ajansın, pazarlamacı ve yöneticinin desteklediği bu kavram "acaba Türkiye'nin Silikon Vadisi olabilir mi?" sorusunu ve heyecanını ateşledi. Bu heyecanın devam etmesini ve sektördeki tüm iyi firmaların bu akıma hareket katmasını ümit ediyorum.

"Nasıl olur?" diye değil "Neden olmasın?" diye düşünmek bu gidişi dahada hızlandıracak ve heyecanlandıracaktır.

24 Ocak 2012 Salı

Sosyal Akademi 4.Gün

çiyyuuuuuuuuuuuuuvvvvvvv!!!!

O geçen bir ferrari değil bir sosyal medya eğitimiydi sevgili dostlar. Işık hızını geçtikten sonra düşünce hızına yakın bir hız ile ilerleyen dakikaların yetmediği bir sosyal akademi eğitimini arkada bıraktık. Eve gelirken bu ders ile ilgili neler yazabilirim'i düşünmek çin çok vaktim olmadı çünkü edindiğim bilgilerin ve dersten aldığım zevkin cümbüşü hala beynime jimnastik yaptırmaktaydı. O nedenle şu anda aklıma ne gelirse onları yazıp devam edeceğim.

Bugünkü eğitmenimiz; Demir ÇİLİNGİR idi. Alafortanfoni firmasının kurucusu, genç, dinamik, eğlenceli ve ağzı acayip iyi laf yapan biri. Süper bir sunum ile süper bir eğitim hazırlamış. Çok iyi bir enerji ile anlattı ve güzel örnekler ile konuşmasını süsledi. Ben özellikle anlatım kabiliyetine hayran kaldım. Çok akıcı ve soruya mahal bırakmayacak açıklıkta bir konuşmaya sahipti. 2 saat nasıl geçti anlamadım. Daha uzun sürmesini dilerdim ancak her dileğim kabul olmuyor ne yazık ki :).

Konumuz: Sosyal medyada kurumsal iletişimdi.
Kurumların sosyal medyada yaptıkları hataları, doğruları ve yapılması gerekenleri konuştuk. Bazı mesleki sırları paylaşmak istemesede Demir bey çok güzel ipuçları verdi. :) Konunun içeriği ve sunum gayet doyurucuydu. Tadı damağımda kaldı resmen. Herkes pür dikkat Demir bey'in ağzından çıkanları dinliyordu. Aynı zamanda pazarlama alanında hala doktoro tezini yazmakta olan bu genç yönetici öz olarak benim almak istediğim çoğu bilgiyi 2 saate fazlasıyla sığdırdı.

Ders sonunda Demir bey  ile uzun uzun sohbet etmek isterdim ancak hem tanışıklığımız hemde işten sonra eğitimin yeterince yorucu olması nedeniyle şartlar buna el vermedi.

Birde derste Fatih GÜNER'e Fatih bey dememem için bizzat kendisi tarafından uyarıldım o neden ile bundan sonra kendisinden Fatih diye söz edeceğim :). Kendisinin nazik ve mütevazı tavrı nedeni ile ayrıca teşekkür ediyorum.

Son olarak eğer Fatih bu yazımı okursa diye buraya yazıyorum, ayrıca kendisine de bildireceğim: Ders saatleri yetmiyor, tadı damağımda kalıyor. Lütfen ders saatlerini daha çok soru cevap'a yer bırakacak şekilde uzatalım. Lütfeeeen!!!!

Ders saatlerinin uzatılması konusunda eylemlerim devam edecek.

22 Ocak 2012 Pazar

Sosyal Medyada Fundamental

Uvvv beybi bir sosyal medya yazısı ile yine karşınızdayım. Bu yazımda başlık olarak fundamental'i kullanmamın amacını anlatayım ilk önce: basketbol'da fundamental top sürebilme kabiliyeti anlamına gelir. Yani bu yazımda sosyal medyada top sürebilme kabiliyetinden bahsedeceğim. Biraz farklı bir yaklaşım olacak tabi.

Basketbol oynadığım zamanlarda çok sevdiğim Levent BILTIR adında bir antrenörüm vardı. Birgün tüm takımı seminer odasına toplayıp tahtaya birşeyler yazmaya başladı.

1) Yanlış işi yanlış yapmak,
2) Yanlış işi doğru yapmak,
3) Doğru işi yanlış yapmak,
4) Doğru işi doğru yapmak.

İlk başta bu 4 maddeye basketbol ile ilişkilendirerek bir anlam verememiştik. Hocamız anlatmaya başladı; " Arkadaşlar, eğer sol turnikeye sağ el ile girer ve sayı yapamazsanız bu yanlış işi yanlış yapmaktır ve sisi oyundan alırım, sol turnikeye sağ el ile girer sayı yaparsanız yanlış işi doğru yaparsınız ve sizi yine oyundan alırım, sol turnikeye sol el ile girip sayı yapamazsanız işi doğru şekilde hareket ettiğiniz için sizi oyunda tutar ve gelişmenizi sağlarım, sol turnikeye sol el ile girip sayı yaparsanız doğru işi doğru yapmış olursunuz v hem takıma sayı kazandırır hemde başarılı olursunuz" dedi. Buradan hareket ile sosyal medyada bu 4 maddeyi ele alacağım.



Varsayalım ki bir sosyal medya yöneticisiyiz ve bir müşterimiz bizden sosyal medya'da kendisi için bir çalışma yapmamızı istedi. Bu durumda firmayı tanımak ve doğru brief'i almak en başta doğru yapmamız gereken sorumluluklarımız, arkasından firmayı doğru yönlendirmek geliyor ve bunu birkaç şekilde yapabiliriz.

1) Yanlış işi yanlış yapmak

Brief'i aldıktan sonra hedef kitleye nasıl ulaşacağımızı belirlememiz gerekiyor. Burada ulaşacağımız kitle eğer facebook'ta ulaşamayacağımız bir kitle ise ve biz firmayı facebook'a yönlendirdiysek aslında doğru kitle için doğru mecrayı seçmemiş ve yanlış işi yanlış yapmış olacağız. Belkide firmanın bir e-ticaret sitesi ile ya da kendi internet kanalı ile sosyal medya'da yer alması daha doğru bir iletişim kanalı olabilecekken bizim yönlendirmemiz sonucu firma istediği sonuçlara ulaşamayacak. Sonuç olarak hem firmamız hem biz zarar görmüş olacağız.

2) Yanlış işi doğru yapmak

Aynı firmamızı bu sefer yanlış sosyal mecra'da çok fazla reklam ile yüksek follower sayısına ulaştırarak azda olsa istediği müşteri kitlesine ulaştırdığımızı düşünelim. Firma aslında başka bir mecrada daha fazla hedef kitleden müşteri ile bir araya gelebilecekken biz yanlış mecrada daha az tüketiciye ulaşmasını sağlamışolacağız.

3) Doğru işi yanlış yapmak

Firmamızı doğru mecrada ancak yanlış stratejiler ve kampanyalar ile yönlendirdiğimizi, hedef kitlesini belirlemeden doğru yaş aralıkları ve grupları hedeflemeden konumlandırdığımızı düşünürsek doğru alanda yanlış bir tutum sergileyerek firmanın hedef kitlesinden ve stratejilerinde sapmış olacağız.

4) Doğru işi doğru yapmak

İşte işin en güzel tarafı :) Müşterimizi doğru mecrada doğru kitle ile buluşturuyoruz. Doğru strateji, doğru reklam, doğru marka konumlandırma, doğru hedef kitle, doğru iletişim dili, doğru mecra ve doğru bir iş. Siz mutlu müşteriniz mutlu, (bunu yapmak istemezdim ama bende insanım, dayanamıyorum) Lerzan mutlu :)

Doğrular hayatımızı kolaylaştırır ve bizi başarılı kılar. O nedenle doğru işi doğru yapmak kolaylık ve başarı getirecektir. Sosyal Medya'da iyi bir fundamental'e sahip firmalar çok kazanacak, iyi top sürecek, fast breakler ile çok sayı atacaklar.

İyi olan kazansın ;)


21 Ocak 2012 Cumartesi

Sosyal Akademi 3. Gün

Akademimizin 3. gününde hocalarımız Eray ENDEŞ (Creasoup Managing Partner) ve Av. M. Gökhan AHİ idi.



Tek tek sunumları ele alacak olursak Eray Bey'in sunumu çok interaktif bir şekilde ve eğlenceli geçti. Tavrı ve uslubu ile hepimizi hızlıca konunun içerisine çekerek keyifli bir ders olmasını sağladı. Espirili ve örneklemli anlatımı bence çok akılda kalıcı ve öğreticiydi. Neler öğrendik peki? "Sosyal Medya Marka Entegrasyonu" der geçerim. Dahada detaya girip emeğimi heba etmem :) Çok kıymetli bigiler ile donanmış olduğumu ve birçok konuda Eray Bey ile aynı fikirleri paylaştığımı görmüş olmak dersten aldığım zevki ve kariyerim ile ilgili umutlarımı dahada arttırdı. Bu arada kariyer yapmak istediğim şirketler arasına Creasoup'u da almış bulunmaktayım. Bunun nedeni Eray Bey olabilir çünkü kendisinin fikir yapısından ve düşünce şeklinden etkilendim. Biraz yönetici
    kişiliğine görede şirket seçmeye başladığımı farkettim bu arada.



Av. M. Gökhan AHİ'nin eğitimi ise bizim Eray bey'in sunumunu sorularımız ile uzatmamız nedeni ile birazcık geç başladı. İlk başta hukuka olan "sıkıcı" önyargımız ve haftasonu rehaveti ile biraz uyuklasakta Gökhan bey bizi espirili ve bilgi dolu içeriği ile dersin içine çekti. "Sosyal Medyada Etik" başlıklı sunumunu örnekler ile zenginleştirip soru-cevap şeklinde blok bir ders yaptı. Sunumun sonunda aslında sosyal mecrada nelere dikkat edilmediğini ve aslında ne kadar ince çizgiler üzerinde bir mecra olduğunu kavramış olduk. Bizim özel sorularımız nedeni ile bazen sosyal medyadan çıkan konuyu izleyici olarak katılan Erhan bey sektör ile ilgili sorular ile yeniden yörüngemize çekti ve aslında sorulması gereken soruları sorarak eğitimimize katkıda bulundu.



Sosyal Akademi kaliteli eğitimci kadrosunun hakkını vererek tüm hızıyla devam ediyor. Katılamayanlara ise güzel bir haberim var; çok büyük ihtimal ile ikinci eğitim yakın zamanda açılacakmış. Ben kuşların yalancısyım :)

Herkese iyi haftasonları...

20 Ocak 2012 Cuma

Sosyal Medya ile ilgili atıp tutmaca!

Sosyal medyayı nereye koyabileceğimiz ile ilgili henüz kimsenin aklında bir fikir yok. Tutup televizyona dantelli örtü yapamıyoruz, koltuk altımız terlemesin diye deodorant niyetine sıkamıyoruz, yemek masasında romantik anlar yaşatmıyor sonuçta. Ne işe yarıyor peki bu "Sosyal Medya"?

Araştırmaları felan bilmiyorum ama insanların paylaşımları için, daha doğrusu arkadaşlarına hayatının aslında nasıl güzel nasıl eğlenceli olduğunu göstermek, ilgi görmek, ilgi çekmek için kullanılan bir alan aslında sosyal medya. Bu artık bir kültür haline geliyor ve herkes bu kültürü benimsiyor. Zaten bir olgunun kültür olabilmesi için aynı zamanda bit toplum tarafından da enimseniyor olması gerekir. Sosyal medya bunu bi şekilde başardı. Nasıl ve ne zaman hayatımıza girdi bir anda hepimiz bunun parçası olmak istedik ya da olduk hatırlamıyoruz bile. Doğal bir süreç gibi iç güdülerimizle  hareket ettik belkide.

Sosyal medya aynı zamanda beklentilerimizi ve tüketim hızımızı arttırdı. Artık yazılı basında çıkan haberler ile ilgili detayları bir çok sosyal medya kullanıcısı aslında birgün önceden biliyor ve görüşlerini sosyal mecrada paylaşmış oluyor. Durum öyle bir hal aldı ki bir çok gazete sosyal medyadan aldıkları fotoğraflar ya da yorumlar ile haber çıkmaya başladı. Hızlı tüketim her alanda olduğu gibi haber konusundada kendiini gösterdi. Bir çok memleket meselesi hakkında 2-3 saat içerisinde okadar fazla yazı ve paylaşım yapılıyro ki artık insanlar bu konu hakkında konuşmaktan sıkılıyor ve konu trending olma olgusunu kaybediyor. Birgün içerisinde bir çok farklı trend kendisini gösteriyor ve bir çoğu birbiri ile alakalı olmayabiliyor. Spekülasyonların bile yayılma ve yok olma hızı inanılmaz şekilde değişti. Bir spekülasyonu hızlıca yayak mümkün olduğu gibi artık o spekülasyonu silmek bir o kadar kolay. Tabi doğru kanalları doğru şekillerde kullanırsanız.

Markalar için ise artık değişen pazar koşulları için sosyal medya bulunmaz bir nimet. Çünkü insanlar evlerinde ve smartphoneları ve kişisel bilgisayarları ile her an internete ve online ağlara bağlı durumdalar. Artık sosyal medyadan tüketicilerin fikirlerini öğrenmek sadece bir post atmak kadar basit. Ürünlerinizi şekillendirmek ve tüketici eğilimlerini öğrenmek klasik pazar araştırmaları kadar zor olmaktan çıktı. Tabi ki bu iyi yanlarının yanında sosyal medya bir markanın sonunuda getirebilir. Kanalları doğru kullanılmadığında bir çok firmayı yıkıp geçtiği marka imajını yerlerde süründürdüğü, tüketicilerin toplu olarak tepkisini çektiğide bir gerçek. o nedenle ehil kişilerin ellerinde yönetilmesi gereken sosyal medyanın markalar için bir oyun alanı olmadığını hatırlatmak gerek.

Pazarlama pazarlamadır ama artık yeni bir çağ başlıyor. Hazırlıklı olmak gerek.

19 Ocak 2012 Perşembe

Sosyal Akademi 2.Gün

Sosyal Medya Sertifika programında 2.günde süper geçti. Evet ben belki biraz fazla gevezelik yapmış olabilirim ama katkı sağladığımı düşünüyorum. "Amanda bu zevzek nerden çıktı?" diyenler varsa teesüf ederim.

Bugün hocamız Almeşah ÖZTÜRK'tü. Kendisi bir bilgisayar mühendisiymş, ne markadan anlarmış ne pazarlamadan ne diğer şeylerden ama kişisel merakı ile araştırarak geliştirmeye başlamış kendisini ve iki ajans kurma çalışmasının ardından 41?29! başarısına gelmiş. Yani bu işi düşe kalka öğrenenlerden. Ayrıca Türkiye'de ilk sosyal medya ekibini kuranlardan kendisi. Sosyal medya uzmanı arayan iş ilanlarındaki abesliği teeeee milattan önce görüp bu işin raporlaması,ölçümlemesi, account yönetimi, içerik hazırlanması gibi konuların tek kişi tarafından yapılmasının doğru sonuçlar ve başarı getirmeyeceğini görüp bunu bir ekip işi haline getirmeyi akıl etmiş vizyoner bir insan. İşverenlerin ondan bu konuda öğrenmesi gereken çok şey var. Bu iş öyle yaptık olduyla olmuyormuş yani.

Cümle aralarında çok güzel detaylar vardı, beyaz tahtaya çok özet olacak şekilde sosyal medya ile ilgili bir şema çizdi ve buradan ilerleyerek "sosyal medyanın dayanılmaz hafifliği konusunda iyi bir içerik sundu hepimize. Gelecek haftalarda bir ders ile daha karşımızda olacak. Ben kendisini dinlemekten ve sunumundan çok keyif aldım.



Bana gelirsek; sonunda Alemşah ile bireysel olarak tanıştım. Kendisi çok sıcak bir şekilde karşıladı beni. Kendisine birkaç arkadaşım aracılığı ile CV'mi ilettiğimi ancak bir gelişme olmadığını söylediğimde bira an duraklamak ile birlikte "çok güzel" gibi bişeyler söyledi. :) İlk konuşmamız bu kadardı ve manasız bi şekilde başka birşey demeden bitti. Dersin sonunda ise kendisine öyle pat diye "sizinle çalışmak için ne yapmam gerek?" diye sorduğumda "görüşmemiz gerek" diyerek cevap verdi. :) Bende "iyi o zaman görüşmek üzere" dedim. Umarım görüşürüz.

2. dersimizde bu şekilde güzelce geçti bitti. Haftasonuna kadar başka dersimiz yok. Hop yatış :)

Sosyal Akademi 1.gün

Sosyalmedya.co ve Bilgi Üniversitesi iş birliği ile düzenlenen Sosyal Medya Uzmanlığı Sertifika Programı dün itibari ile başladı. Türkiye'nin en geniş kapsamlı sosyal medya programı olarak ilk dersine başlayan akademiye 68 katılımcı katılarak Türkiye'de bir rekoru da gerçekleştirmiş oldular.

Bundan önce açılan tüm sertifika ve eğitim programlarında bu kadar fazla sayıda katılımcı olmadığını biliyoruz. Bunun yanında eğitimci kadrosunun sağlamlığı ve ders içeriklerinin kalitesi de programı öne çıkaran birkaç özelliği.

İlk gününde Fatih GÜNER ve Erkan SAKA hocamız açılış dersini yaptılar. Herkes büyük bir hız ile konuya ve katılımcılara adapte oldu. Tabiki Fatih bey'in ve Erkan hocamızın sıcak tavırları ve konuya hakimiyetlerinden kaynaklanan özgüvenlerinin bu ortamın kurulmasında büyük etkisi var. Tüm katılımcılar çıkışta telefonlarına sarılıp yakınlarına eğitimin nasıl geçtiği ile bilgi verdi. Bu arada ders içerisinde #sosyalakademi hashtag'i ile bir çok katılımcı twitter'da twit attı.

Bana gelince: acayip heyecanlıydım o nedenle pek konuşma fırsatı bulamadım. Birde katılımcıların birçoğu bir şekilde pazarlama ya da reklam sektörü içerisinde yer alan kişilerdi, açıkçası çekindim biraz :) Çıkışta Otto Santral'de bişeyler içmeye gittik ve gelen katılımcılar ile sohbet ettik. İlk gün olmasına rağmen herhangi bir organizasyon eksikliği olmaması, herşeyin çok iyi planlanmış olması ve hem eğitimci hem koordinatör olarak Fatih bey'in tüm katılımcılar ile sıcak bir diyalog'a girmiş olması heyecanımı ve enerjimi dahada ateşledi. İkinci dersimize saatler kala aynı heyecan ile yolara düşme hazırlığındayım. Bugün en çok ilgilendiğim 41?29! ajans sahibi Alemşah ÖZTÜRK'ün günü. Bakalım neler öğreneceğiz, nasıl bir deneyim yaşayacağız. "Almeşah gör beni!" diye pankart açsam mı bilemedim? Ama abartı olur sanırım :) Ders aralarında fırsat bulursam vizyonundan yaralanmaya çalışacağım. Konuşma fırsatım olursa buradan detaylarını yayınlarım.

Bir bilgiyi daha paylaşmak istiyorum; Dün bir ajansa daha iş başvurusunda bulundum ve önyazımın ekine not olarak bu eğitime katılacağımı yazdım. Bu güne kadar yazmamış olmamın nedeni katılımcı sayısının ne kadar olduğunu ve kesinlikle eğitimin başlayıp başlayamayacağını bilmediğim içindi. Her işte olabileceği gibi bu işte de bir aksilik olabilir, ertelenme yaşanabilirdi. Daha önceki başvurularımda bu eğitime katılma durumumu belirtmemiştim, bu sabah eğitime katılım notumu belirttiğim fimadan iş görüşmesi için randevu talebi geldi. Yarın iş görüşmesine gidiyorum. Bu eğitim ile birlikte yeni bir dönemin başladığınıda anlamış oldum :) Umarım herşey çok güzel olacak. :)

Son olarak ders içerikleri ile ilgili detay vermemeyi uygun görüyorum çünkü bu eğitime emek verenler için bu çok büyük bir ayıp olur. Benden bu blog'ta duyacağınız şeyler yaşadığım deneyimler olacaktır.

Yollara düşme vakti. İkinci ders ile ilgili yazım bu akşam, en olmadı yarın sabah :)

17 Ocak 2012 Salı

Sosyal Medya Yükseliyor! Durduramıyoruz!!!

Gün geçmiyor ki sosyal medya bir yeniliğe bir ilke daha imza atmasın bir değişikliğe daha neden olmasın ve insanlara yeni ufuklar açmasın. Aynı zamanda bir çok yeni sosyal medya sitesi kurulması ve bunların içerik yazarlarının bir mantar hızı ile sporlu olarak çoğalması inanılmaz.

Ben kendimi bir sosyal medya uzmanı olarak adlandıramıyorum ve adlandırabileceğimi sanmıyorum çünkü mecra o kadar hızlı gelişiyor ve değişiyor ki bu işte bir uzmanlık kazanmak için kahin olmak gerekli. Milyonlarca insanın bir araya gelerek her an farklı ruh halleri ile giriş yaptıkları bu mecrada uzman olmak ve bu mecralar hakkında ahkam kesmek bence ciddi bilgilere sahip olmayı gerektiriyor.
Mesela herşeyden çnce iyi bir sosyoloji ve gözlem yeteneğiniz olmalı. Eğer dünya markası bir şirket için hesap önetiyorsanız dünya konjoktüründen de haberdar olmalısını kiz herkese hitap edebilesiniz. Bunların dışında iyi bir dil bilgisi gerekiyor. Kullanacağınız kelimeler ve iletişim araçları kitleleri iyi yönde etkilemeli ki hedeflerinize ulaşın. Bol okumanın yanında bol düşünmenizde gerekecek, çünkü sadece okumak ile öngörülere bir anlam katamazsınız. Tüm öngörüler, müşterilerin iç görüleri, tüketim ve psikolojik eğilimleri sizi bir yerlere götürecek, onları anlamaya çalışmalı empati kurmalısınız. Kendi ruh haliniz ile sosyal mecrada yer alamazsınız. Ülkenin ruha haliyle gündem ile yatıp kalkmalı ama buna kendinizi çok kaptırıp kaybolmamalısınız.

İşte tüm bu nedenler ile anlamıyorum bu kadar çok yazı yazılıp çizilmesini ve herkesin bu kadar ahkam kesebiliyor olmasını. Çünkü evet eğlenceli bir alan olabilir ama kesinlikle net öngörüler ortaya koyulabilecek bir mecra olmadığı ve herkesi daha zor ve sıkı çalışma gerektiren günlerin beklediği açık.

Beğendiğim bir içerik bulamadığım için fotoğrafsız oldu bu yazı :) idare edin.

Sosyal Medya alanında 5 yıl Deneyimli Eleman

Allahım sen nelere kadirsin? 5 yıllık sosyal medya deneyimi olan bir Mark Zuckerberg var onada göz dikmişler işe alacaklar inanmazsın. Sen yarattın sen takip et Allahım!

İş arama sürecim tüm hızıyla devam ediyor ve bu süreç içerisinde projeden projeye koşmaya devam ediyorum ama tabi her insana olduğu gibi benimde umudumun kırık döükük olduğu noktalar oluyor. Toplaması mesele değilde sektörde bu kadar kör insan olduğunu bilmek bazen insanı derin umutsuzluklara itebiliyor. Adam çıkmış 5 yıllık deneyimli eleman arıyor. Onun yanında pazarlamadan anlayacaksın, süper ingilizce konuşacaksın, yazacaksın, okuyacaksın, proje takip edeceksin, yeni fikir üreteceksin, sunum yapacaksın, tüm şirketin konu hakkında bilgilendirilmesini yapacaksın, eğitimlerini sağlayacaksın, müşteri ile zaman planlaması yapacaksın, eksiksiz brief hazırlayacaksın, statü toplantılarına tüm dökümanları getirecek ve herkesin eksiksiz bilgiye sahip olmasını sağlayacaksın. Ama kendi şirketinde değil başkasının şirketinde çalışacaksın. :) Soyunup uzanayım mı? diyesim geliyor bu ilanları görünce.

Kaç senedir dijital medya ajansları var ki 5 senelik dijital medya ajansı tecrübesi istiyorsunuz? Bunun dışında pazarlama tecrübesi istiyorsunuz ki sosyal mecra artık klışe pazarlama anlayışının yıkıldığını çok fazla örnek ile göstermeye başlamadı mı? temellerini bilmek tamamda bu konuda tecrübeli olmak kısırlıktan başka bir şeye yol açmaz. 5 yıldır aynı mantık ile çalışan bir insana tabularını ve görüş açıı yık demek o insanı sıfır haline getirmek demektir ki zaten o kişi bunu başarmak için herşeyini feda etmek zorunda kalacaktır. bu nedenle bu tip iş ilanlarının tamamen dalga geçme amaçlı olduğuna inanıyorum.

Bu bir çıkmaz sokaksa bede o duvarı yıkarım bu sektörede imzamı atarım. Bunu da unutmayın sayın ajans sahipleri.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Balık satma, Balık fırlat! bu bir felsefe olabilir mi?

Bir balıkçı'da çalışıyorsunuz ve hergün yaptığınız iş sadece balık satmak. Ne kadar eğlenebilirsiniz? Sizin çalışma şekliniz bir kültür ya da bir felsefe olabilir mi? Çalışma şeklinizi global firmalar örnek olarak alabilir mi? İş yerinde eğlenceyi keşfetmek için bir balıkçıyı kim örnek alır ki? Bu nasıl mümkün olur?

İşte Seattle'da Pike Place Fish Co. yukarıdaki tüm sorulara cevap veren bir şekilde çalışıyor. Çalışanları hergün çok eğleniyor ve bu eğlencelerini müşterileri ile paylaşıyor. Ayrıca dünyada bir çok ülkede patentli bir kişisel gelişim programına adlarını veriyorlar. İş yerinde nasıl eğlence yaratılır ve basit bir iş bile nasıl herkes için eğlenceli hale getirilir? İşte Bu sorulara çok marjinal bir fikir bulmuş bu arkadaşlar. Dünya onların bu yaptığı işi Fish Felsefesi olarak tanıyor ve global firmalar bu felsefeyi iş yerlerinde motivasyonu arttırmak için kullanmaya çalışıyor.

Sadece balık satmıyor balıkları bir eğlence aracı haline getiriyorlar. Böylece dünyaca ünlü bir balıkçı haline geliyorlar. Merak ediyosanız aşağıdaki videoya bir göz atın.

İşte videoları;

10 Ocak 2012 Salı

Hırsımdan bulaşık yıkadım,temizlik yaptım!

Dün akşama doğru bir telefon aldım. "Merhaba "forever crap"(firmanın gerçek adı bu değil) firmasından arıyoruz. Sosyal medya pazarlama ile ilgili iş görüşmesi için aramıştık. Yarın musaitseniz 12:30'da bekliyoruz. İsterseniz iş için aradığımız özellikleri anlatayım. Okumaya hevesli, yaratıcı, sosyal medyada meydana gelen yenilikleri takip eden, değişikliklere uym sağlayabilen, takım çalışmasına uyumlu, genç ve dinamik bir arkadaş arıyoruz. Uygun musunuz?" dediler. Bende "tabi ki adresinizi mail atarsanız yarın gelirim" dedim. Mail geldi, firmayı inceledim. Firma pek içime sinmese de gidip bi görüşeyim sonuçta birşey kaybetmem dedim.

Sabahın köründe uyanıp güzel bi duş aldıktan sonra takım elbisemi giydim. Jilet gibi olduktan sonra çıktım yolara. Firmanın binasının önüne geldiğimde içimde hala "geri dön, seni mutlu etmeyecek" diyen bir ses vardı ama merakımda devam ediyordu ve merakımı dinleyip iç sesime kulak vermemey karar verdim. İçeri girdim, kapıdaki güvenlikimsi arkadaşlar bekleme salonuna geçmemi ve beklememi görüşmeyi yapacak kişinin geleceğini söylediler. ben görüşme yapacağım kişiyi beklerken sağı solu gözlemlemeye başladım. İçeri bir adam girdi kafasında GALATASARAY beresi, üzerinde spor bir mont "selamün aleyküm" dedi, güvenlikimsilere selam verdikten sonra içeri doğru yürüdü. Ben heralde birinin tanıdığı derken baya oranın çalışanı çıktı adam. Sonra her içeri giren selamün aleykümler ile girmeye başladı içeri. O an anladım nasıl bir yere düştüğümü. bu arada etrafımda doğu şiveli abile amcalar dolaşmaya başladı ki şirketin profilini anlamam için çok daha fazla bişey gerekmiyordu artık. Sonra daha sonra Vanlı olduğunu öğrendiğim bir amca beni bir masaya oturtup bildiğiniz geyik muhabbeti yapmaya başladı. Bu amca görüşme yapacağım kişi değilmiş, görüşme yapacağım kişigelene kadar canım sıkılmasın diye benimle ilgileniyormuş. bu arada günün ne kadar eğlenceli geçeceğini anlamaya başladım. Saat 13 olmuş ve hala görüşeceğim kişi gelmemişti, bizde Vanlı amca ile sigara içmeye çıktık. Daha sonra döndüğümüzde görüşeceğim kişi yanımıza gelerek benimle tanıştı ama yanımızda orada neden olduğunu anlamadığım biri daha vardı. Bu ortamda görüşmeye başladık. İlk soru klışe olarak "kendinizi tanırtır mısınız?" oldu. ben kendimden bahsederken "sizde Cv'mi incelemişsinizdir kariyer hedefim sosyal medya içerisinde marka sorumlusu ve sosyal medya uzmanı olmak" dedim. Adam "ben cv'leri okumuyorum" dedi. O an işte tam o an kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum.Şaka gibi bir görüşme oluyor ve niyetlerinin telefonda söyledikleri gibi sosyal medya ile ilgil herhangi bir pozisyon olmadığı ortaya çıkıyordu. 10 dk bile sürmeyen bir konuşmadan sonra firma ileilgili bir seminer vereceklerini söyleyerek beni ve o sırada orada bekleyen bir kaç kişiyi bir üst kattaki konferans salonuna aldılar. burada şirket ürünlerini bize satmak ve bu ürünleri tanıdıklarımıza sattırmak için ikna etmeye çalıştılar. Bu arada konferans salonuna girdikten sonra kapı dışarıdan kilitlendi, dışarı çıkmak yasak ve telefonları kapatmak zorunluydu, telefonlarımızı kapatığ kapatmadığımızı tek tek sordular. Gariplikler bununlada bitmedi. Ara veridlğinde kapılar açıldı ve herkese çay getiridli. Çay bardakları allı güllü üzerinde kocaman gül desenleri olan hayatımda bir daha karşılaşmamayı dilediğim bardaklardı. Ben bu aradan istifade görüşmeyi yaptığım kişiyi köşeye çekip benim bu iş ile ilgilenmediğimi seminerlerinin devamına katılmayacağımı ve bu şekilde insanların zamanlarını çaldıklarını söyleyerek "şirket"i terkettim.

Daha sonrasında olayın komikliği ve sinir bozuculuğu ile eve gelip tüm bulaşıkları yıkamaya başladım. :)

Bu arada cv'mi dünyaca ünlü bir kariyer sitesinden almışlar. Hem o kariyer sitesinin hemde bu firmanın bir daha yakınından geçmeyi planlamıyorum.

buda böyle bir günümdü işte.

Bitti :)

Yemeksepeti.com doğum günümü kutladı :)

İşte link'i

http://iyikidogdun.yemeksepeti.com/?u=301939f7-012d-434d-9c30-3e69dd9de747

İnternet üzerinden yaptıkları bu inanılmaz jest isimler için tanımlanmış default bir uygulama bile olabilir ama insana kendini özel hissettirip mutlu ediyor. Yeni bir deneyim ve heyecan yaşatıyor. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi insanların beklentisi bu. Onları mutlu edecek özel hissettirecek, milyonlarca üyesi olan bir site olsa bile tek tek hepsi ile ilglendiğini gösteren çalışmalar kazanacak ve tüketiciyi mutlu ederek bağlılığı arttıracak.

Ben o masadaki arkadaşları doğumgünü partime davet etmek istiyorum :) Aç olduğum anda girdiğim yemek sepetine girip bu videoyu görünce hepisini yiyesim geldi :) Buyursunlar gelsinler onlar içinde sipariş vereyim :)

Anam ne şımarık oldum on itibari ile. :)

"Kuru duayı bırak! Ağaç isteyen tohum eker." Mevlana

Bugün (09.01) benim doğum günümdü ve güne biraz üzüldüğüm bir mesaj ile başladım. Olsun dedim morali bozmadım ve bu mesajı kendime bir motivasyon aracı yaptım. Aklımı daha çok çalıştırmaya kendime daha çok yatırım yapmaya söz verdim. Durup beklemek yerine hareket etmenin daha doğru olduğuna inandım. O nedenle "Kuru duayı bırak! Ağaç isteyen tohum eker." sözü beni anlatıyor bu aralar.

Elimden gelen çabayı farkedilmek için sarfediyorum. Her türlü riski alarak burada iş bulmak için bir blog tutuyor ve bunu insanları okuyarak yaymasını ve istediğim kişilere ulaşmayı bekliyorum. Ancak blog yazmak başlı başına riskli bir iş. Herkeste aynı hissi yaratabilmen söz konusu değil ve bu senin yanlış anlaşılmana yol açabilir. Sosyal medya'da aynı bu durum gibi markaların en ufak bir cümle hatta kelime hatasını kaldıramayacak önemli bir alan. Bu nedenle artık kendimi daha iyi ifade etmek için çaba harcayacağım. Çünkü kendimi bir marka olarak konumlandırmaya ve bir imaj yaratmaya çalışıyorum. Yanlış anlaşılmak buradaki en büyük risk benim için.

Ağaç istiyorum ve tohum ekiyorum. Hergün kendimi daha çok geliştirmek için daha çok okumaya daha çok araştırmaya gayret ediyorum. Kimseye mızmızlanmıyor kimseyi kırmıyorum. Ne istediysem almak için en doğru olduğunu düşündüğüm şeyleri yapmaya çalışıyorum. Farkedilmek ya da kabul edilmek zaman alabilir, ama en önemlisi ben o fidanı diktim ya işte onun mutlaka yeşermesi için çabalıyorum ve buna inanıyorum.

Doğum günümde bana inanan ve destek olan herkese teşekkürler. İyi ki varsınız :)

9 Ocak 2012 Pazartesi

Herşey tamam bir o eksik!

Bir arkadaşımdan 41? 29! da işe girebilmekiçin bana yardımcı olmasını istedim. Yapacağı sadece elemana ihtiyaçları olup olmadığını öğrenmek ve bana referans olmaktı gerisini ben halledeceğim. Kendisi Alemşah ÖZTÜRK'ü yani 41? 29!'un motivasyondan sorumlu sahibini tanıyordu ve bir mail attı. Mail cevabı "biz daha deneyimli birisini arıyoruz" şeklinde olmuş. Tamda bugün 41? 29! internet sitesinden iş başvurumu yapmıştım halbu ki. herşeyi tatlılıkla çözmeye çalışırken beni zor yollara ittiler. :) Bende bu işi yapabilecek her türlü şevk, hırs ve çaba varken bir tek daha önce bu sektörde deneyimim olmamış olması önümü tıkadı. Tamda doğum günümde böyle bir haber almış olmak yeni bir yaşa dahahızlı ve daha hevesli girmem için bi motivasyon oldu. (oldu mu manolyacım? :) )

Birçok insan beklentilerinin aksine gelişen her olayı bir motivasyon kaybı olarak görür ve umutlarını kaybeder ama benim şu an hissettiklerim 41? 29! a hazır olmak için Alemşah'ın bana biraz daha süre tanıdığıdır. Bir tek şeyi bilmelerini istiyorum peşlerini bırakmayacağım. Yine tecrübesiz ve bu işe girmek için kendini daha çok eğitmeye çalışan biri olarak çıkacağım karşılarına çünkü ben bu işe 41? 29! da başlamak ve buradaki tüm o tecrübe havuzundan yararlanmak istiyorum. Hayatımın hiçbir yerinde yükseği hedeflemeden ve o hedef için bir yol haritası çizmeden işe başlamadım. Bu nedenle her koşula hazırlıklı bir yol planım vardı.

Bu hafta belki Alemşah ile tanışmayacağım ama haftaya mutlaka tanışacağız ve her yerde bir kabus gibi karşısına çıkacağım :)  Motivasyonum yüksek, hedefim net!

bekle beni 41? 29! bu işi alana kadar peşindeyim!!!

8 Ocak 2012 Pazar

Markalar ve Yeni Kuşak Tüketiciler

Nesiller arası ayrımların dahada keskinleştiği bir dünya artık tam karşımızda duruyor. Eski topraklar ile yeni nesiller arasındaki hayat anlayışı ve algısı değişkenliğini dahada arttırdı. Bir önceki kuşağın son temsilcileri ile yeni kuşağın ilk temsilcileri arasında bile ciddi farklılıklar söz konusu. Hız teknolojinin yanında artık düşünce sistemlerinde de kendisini gösteriyor ve bu değişim dünya'yı daha hızlı bir hale getiriyor. Farklılıklar yanında kültür,din ve dilden gelen ortaklıklar devam ediyor ve nesiller bu noktalarda kırılmalardan kurtuluyor.

Pazarlama ve markalr namına bakmak gerekirse en önemli durum bu segmentasyonun içeriği ve kuşakların kimlerden oluştuğu. Kuşakların etkisiyle artık iş hayatındaki rutinler yıkılmaya başlıyor, en baştan bunu kabul etmek gerekli. Tüm bu yazdıklarımı anlamlandırmak için kuşaklardan kısaca bahsedelim.

Buhran Kuşağı ( 1930-1939 )

Bütün dünyayı etkisi altına alan büyük bir ekonomik buhranın ortasında doğanların en büyük iç görüsü hayatta kalmak olmuştur. Ancak bu kuşağın büyük bir bölümü yaşları nedeni ile tüketim dünyasından uzaklar.

Savaş Kuşağı ( 1939-1945 )

İkinci Dünya savaşının ortasında doğan bir nesil. Bu kuşağın mensupları bırakın tüketimi çocuklarının eski bebek bezlerini bile atmazlar.

Büyük Bebek Patlaması Kuşağı ( 1945-1965 )

savaş sonrası rahatlamanın en fazla sanat alanında hissedildiği, tüm ürünlerde artış hissedildiği bir rahatlama dönemidir. Bu dönemde doğanlar, garanti süresi iade koşulları gibi temel kavramlara hala değer vermektedirler.

X Kuşağı ( 1965-1977 )

Dünya tarihindeki hem en şanslı hemde en şanssız kuşak. Dijital devrimin tam kuluçka döneminde doğmuş, bu nedenle dünya literatürüne "ara kuşak" ve kayıp kuşak" gibi terimler ile geçmiştir. Marka pazarlama açısından:
-Mal ve Hizmetlere özlem
-Markalara yüksek sadakat
-Kolay tatmin olma duygusu

Y Kuşağı ( 1977-1994 )

Bilgisayarın doğduğu dönemde doğan nesil. İlk bilgisayar kullanma deneyimini yaşayanlar bu kuşak içerisinde.


Milenyum Kuşağı ( 1994-2003 )

İnternetin doğduğu çağda doğmuşlardır.

Z Kuşağı ( 2003-... )

Şu ana kadar saydığımız kuşaklar içerisinde en önemli olanı. Mobil devrim ile cihazların patladığı dönemde doğdular. Bu kuşak bugün 9 yaşına girmekte. Birçok kişi tarafından uzaylılar olarakta nitelendirilmekteler. Geleceğin tüketicileri.



X kuşağının son nesilleri, Y, Milenyum ve Z Kuşakları günümüz dünyasına yön veren kuşaklar. Çoğunluğu teknoloji kurdu. Neyi nasıl araştıracaklarını ve alacaklarını biliyorlar. Ailelerinin teknolojik satın alma kararlarında danışma noktaları, hayattan keyif almak istiyor ve bundan taviz vermiyorlar. marka bağlılığı beklemek çok güç çünkü bir an beğendiklerini bir an eleştirmeye başlayabiliyorlar. Fikirlerini açıkça söylüyor, anı yaşamayı seviyorlar, kısıtlanmak onlar için söz konusu olamaz, her mecarada kendilerini anlatma isteğindeler. Paylaşmayı seviyorlar, popüler olmak onlar için çok önemli. Hepsi bir tarz peşinde, çeşitli komünler oluşturuyorlar, tarzlarını yansıtmak için markaları tercih ediyorlar. Güçlü markalar onlar için vazgeçilmezler. Sosyal ağlarda özel hayatları ile ilgili bilgilerini paylaşmaktan çekinmiyorlar. sevgililerinden ayrıldıktan sonra ilk işleri facebook'ta ilişki durumunu "yok" olarak değiştirmek. Beğenilmek ve takdir edilmek için çaba harcıyorlar, onlar için ne kadar çok facebook ve twitter arkadaşı varsa o kadar popülerler. Dizilerin zengin ve güzel/yakışıklı karakterlerini rol model alıyor onlar gibi olmak istiyorlar. Kendilerini gösterebilecekleri tüm mecralarda olmaya çalışıyorlar. Sadece bilgisayardan değil mobil cihazlardanda bağlantı kuruyorlar.

Markaları karşılarında resmi olarak değil içten ve kendilerinden bir dil ile görmek istiyorlar. Deneyim yaşamak istiyorlar. Deneyimlerin yeniliği önemli aynı deneyimin sürekliliği değil, aynı şeyleri yaşamaktan haz almıyorlar. Bu durum firmların sürekli yeni deneyimler yaratmasını ve dinamik olmalarını gerektiriyor. Fiyatlara karşı hassasiyetleri çok yüksek ancak marka gücü ve imajından çok etkileniyorlar. Aynı kalitede iki ürün arasında kaldıklarında fiyatı daha fazla olsa bile marka gücü daha yüksek olanı seçiyorlar. Memnun edilmeleri çok zor. Gelecek vaadleri ile onları ikna etmek imkansız çünkü anı yaşamayı seviyorlar.

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi artık firmaları etraflarında, onları çevreleyen dünyanın bir parçası olarak görmekve samimiyet istiyorlar. Firmalar tüm bunları bugüne kadar "kurumsal" olmak ile övünen kravatlı göbekli amcalar oldukları imajını yıkarak başarabilirler. Zaman uzaylıların zamanı ve onlara onların dünyasında "Merhaba" diyecek cesarete sahip olan markalar kazanacak. Bunun için sosyal medya'nın önemini hızlı kavrayan, proaktif davranan, gerekli yatırımı yapan, cesaretli ve dinamik firmalar geleceğin markaları olacak.